Lise son sınıfa gelen öğrencileri bir stres kaplar. Girecekleri sınavlar için yoğun bir hazırlık içinde olmaları gerekir. Ama bakıyoruz ki bazı aileler çocuklarından daha stresli… Sanki onlar sınava girecekmiş gibi heyecanlanıyorlar, çocukların da heyecanlandırıyorlar. Bazen öyle abartıyorlar ki, izin verseler çocuğunun yerine hazırlanıp sınava girecekler…
Çocuklara yön vermeye çalışanlar; “Çok çalış, şu bölümü seç, sana çok uygun bir bölüm! Bu bölümde okursan bu meslekte çok para var” gibi cümleler ediyorlardı. Oysa bu fikir araştırılarak elde edilmiş bir fikir bile değildir. Bir arkadaşın çocuğu o bölümü seçmiş ve iyi bir işe girmiştir. O bölümü okuyan herkesin benzer bir işe gireceği düşünülerek çocukların kafası karıştırılıyor. Böylelikle çocuk hangi bölümün kendine uygun bir bölüm olduğunu algılayamaz hale gelir.
Ailenin yönlendirmesi, çocuğun iç dünyasıyla çelişince ister istemez kendine bazı sorular soruyordu. Marifetim ne, beklentim ne, donanımım ne, becerim ne? Ailesinin etkisi altındaki çocukların kendilerine sordukları sorunun temeli aslında “ben kimim” sorusudur.
Ozan da bu soruyu kendi kendine soranlardan biriydi. Üniversiteye geçiş sınavında kendi tercihleriyle ailesinin beklentileri arasında kalmıştı.
Ailesinin Ozan’ı sınava motive etmek için bulduğu ilk yöntem, akıllı telefonu almış tuşlu telefon vermişlerdi. Bulunduğu ortamdan uzaklaştırarak donanımlı bir sınav kampına yollamışlardı.
Bu kamplarda öğrenciler tüm gün sınava hazırlanıyor. Her şey sınava odaklıydı. Onun dışında neredeyse hiçbir şey yoktu. Çalışma disiplininden ödün verilmiyor, hocalar kuralları titizlikle uyguluyordu.
Ozan burada kendisi gibi gençlerle tanışma fırsatı buldu. Her biri farklı şartlarda yetişmiş gençlerdi. Kimisi zengin, kimisi orta halli… Ama hepsinin ailesi çocuğunun iyi bir üniversite kazanması için seferber olmuştu. Onları tanıştıkça, hepsinin amacının aynı olduğunu fark etmişti. Hepsi bir hedef için oradaydı.
Tanıştıkça, birçok arkadaşının tercihler konusunda istekleri ile ailesinin tercihleri arasında kaldığını görüyordu. Sınava hazırlık temposu içinde hepsinin kafasında bir “acaba” vardı.
Belirsizliğe hamle yapılmaz.
Ozan kamp dışındaki günlerin birinde mahallede gezerken arkadaşı Tamer’le karşılaştı. Tamer kendisinden üç yaş büyük ve üniversite öğrencisiydi. Kafasındaki soruları ondan öğrenmek için iyi bir fırsattı. Kısa bir selamlaşmadan sonra Ozan sordu; “kafam çok karışık, hangi bölümü seçeceğime karar veremiyorum.” Tamer bu soruya hazırlıklıydı çünkü kendisi de aynı süreçten geçmişti. “Ben de sınava hazırlanırken aynı süreci yaşadım. Yaptığım tercihin doğru olmadığını okumaya başlayınca anladım. Onun için seçim yaparken doğru karar vermek için iyice düşünmek gerekir” diye cevapladı. Ve ardından kendi doğrusunun nasıl olması gerektiğini anlattı.
Deneyim transferi hayatı kolaylaştırır.
“Babam beni küçükken bir elektrikçinin yanına çırak olarak vermişti. Orada küçük ev aletlerinin tamirini yapardık. Ben de o yaşlarda birçok ev aletini tamir etmeyi öğrenmiştim. Gösterdiğim performans ustanı çoğu zaman şaşırtırdı. Çünkü o dükkâna birçok çocuk çırak olarak başlar ama tamir etmeyi beceremediği için kısa bir süre sonra işi bırakırdı.
Ben hem çabuk öğreniyor hem de tamir konusunda çok marifetliydim. Elim iş yatkındı. Ve daha da önemlisi yaptığım işi seviyordum. Bozuk cihazları tekrar çalıştırmak bana büyük bir keyif veriyordu. Çalıştırdığım her cihaz bana enerji veriyordu. İş çıkışında herkes yorulurken ben daha dinç oluyordum.
Bu hevesim zamanla küçük ev aletlerini aşmış, elektrikle çalışan her şeye hevesle bakar olmuştum. Elektrikle çalışan her türlü cihazın çalışmasını merak ediyor söküp içine bakmak istiyordum.
Derken lisenin son senesine geldik. Sınav kapıya dayandı. Derslerim de fena değildi. Tercih yaparken dikkat etmeliydim. En doğru tercihi yapmalıydım. En iyi bildiğim, meşgul olmayı sevdiğim şey elektrikli cihazlardı. Onun için Elektrik veya Elektrik-Elektronik bölümünü seçmeyi düşünüyordum.
Oysa ailem beni başka bir bölüme yönlendirdi. O bölümün iş imkânının daha iyi olduğuna beni ikna etti. Ben de ailemin ısrarıyla o bölümü yazdım. Ama iki yıldır istemeyerek okuyorum. Hatta bu yıl tekrar sınava girip istediğim bölüme geçmeyi düşünüyorum.”
Ozan tüm dikkatiyle Tamer’i dinliyordu. Tamer konuşmasını bitirince Ozan’dan bir süre ses çıkmadı. Kendi öyküsüne o kadar benziyordu ki şaşırıp kalmıştı.
Tamer’in anlattıkları Ozan’ın bilincini açmış ve kararını netleştirmesine yardımcı olmuştu. Uzun bir eğitimin ardından yapacağı tercih çok önemliydi. Bu tercih onun bundan sonraki hayatını direk etkileyecekti.
Sınava hazırlık sürecinde ciddi bir emek harcıyordu. Bu emeğin karşılığını alması için en doğru tercihi yapmalıydı. Kendine uygun olmayan bir tercih onun emeklerini heba edebilirdi. Ve tabi ki belirleyeceği hedefe uygun bir çaba sarf etmesi gerekiyordu.
İnsan hayatındaki seçimleri nasıl yapacağını, neye bedel ödeyeceğini ve hedeflere uygun sebepleri nasıl oluşturması gerektiğini bilmesi gerekiyor. Bunları bilirse, bu hayatta ancak mutlu ve başarılı olabilir.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın mutlu ve başarılı olması için gerekli olan stratejileri verir. Doğru hedefler için doğru hamleler yapmamızı sağlar.