Takma

Soğuk bir pazar günü akşamıydı. Sevim sırayla arkadaşlarının sosyal medyada paylaştığı hikayeleri izliyordu. Yakın olduğuna inandığı arkadaşının doğum günü hikayeleri karşısına çıktı. Sanki Sevim dışında herkes davet edilmişti. “Beni nasıl çağırmaz?” diye düşündü. Yanaklarının ve kulaklarının kızardığını hissediyordu. Hem hayal kırıklığına uğramış hem de sinirlenmişti. 

 

 

Oysa arkadaşının en sıkıntılı dönemlerinde onun yanında olmuştu. Ona akıl vermiş, hiç sıkılmadan saatlerce derdini dinlemişti. “Değer vermeyeceksin insanlara… İşte böyle oluyor karşılığı…” diye kendi kendine söylendi. Umursamadığına kendini inandırmaya çalışsa da hiç de öyle olmamıştı. Gece yatakta sağa sola dönerken herkesin eğlendiği aklına geliyordu. Kendi haricinde çağrılan herkesin iyi vakit geçirmesi gözünün önündeydi.

Her sabah olduğu gibi alarmın sesiyle uyandı. Saatin çoktan yedi olduğunu gördü. Eğer evden bir an önce çıkmazsa işe geç kalacaktı. Hızlı bir şekilde kıyafetlerini giydi. Aynanın karşısında dağınık saçlarını düzeltti. Koşar adımlarla  durağa doğru ilerledi, otobüsü tam zamanında yakalamıştı. 

Bugün önemli bir toplantısı vardı. Yeni çalışmaya başladıkları ajansın sahipleri geliyordu. Büyük bir ajans olduğu için ilk izlenim çok önemliydi. Bu insanlarla arasını iyi tutmanın, ileride ki iş hayatında da ona fayda sağlayacağına inanıyordu. Ajans yöneticileri ofise geldiğinde, onları karşılayıp toplantı odasına yönlendirdi. Ekip arkadaşlarının gelmesini beklerken fırsattan istifade edip kendisini tanıttı. Samimi bir izlenim oluşturduğunu hissetti. “İyi insanlara benziyorlar…” diye düşündü. Ekip arkadaşlarının da dahil olmasıyla toplantı başladı. Fakat toplantı boyunca ajans yöneticileri sürekli olarak diğerleriyle ilgileniyordu. Ekip arkadaşlarına ve yöneticisine bakarak konuşuyorlardı. Sevim sanki kendisi odada yokmuş gibi hissetti. Toplantıda birkaç kez söz alıp fikirlerini söylemişti. Fakat buna rağmen hala arka planda bir figüran gibiydi. Ne ekip arkadaşları ne de ajanstakiler onu kale almıyordu.

 

 

Toplantı sona erdiğinde zoraki de olsa gülümseyerek vedalaştı. Fakat günün geri kalanı için motivasyonu yerle bir olmuştu. Katma değer sağlayamayan biri olduğuna dair düşünceler zihnini kemiriyordu. Sevim, kendini çok değersiz hissetmişti. Ağır ağır işlerini yapmaya devam etti.

Eve dönüş yolunda hala aklına toplantıdaki durumu geliyordu. Tekrar tekrar aynı sahneyi ve hisleri yaşıyordu. Sonra ise davet edilmediği doğum günü partisini hatırladı. Sanki her şey onun aleyhine işliyor gibiydi. Sürekli olarak karşısına zihnini kurcalayacak bir şeyler çıkıyordu. Oysa hayat herkes için böyle değil miydi? İnsan dış dünyaya müdahale edebilir miydi? Belki de bakış açısını değiştirmesi, odağını doğru yere yerleştirmesi gerekiyordu…

 


Sayısını bilemeyeceği kadar çok negatif düşüncelere boğulmuştu. Hem duygusal hem de fiziksel olarak sürecin kendisini yorduğunu hissediyordu. “Neden her şeyi kafama takıyorum?” diye kendi kendine sitem etti. “Sürekli mutsuzum… Her şeyi takıyorum gibi hissediyorum. Keşke biraz daha rahat olabilsem…” diye düşündü. Hemen cep telefonunu eline aldı. Tarayıcıya girip, arama sayfasını açtı. Düşüncelerini toparlamak için bir süre bekledi. Aradığı şeyi doğru kelimelerle ifade etmek istiyordu. Arama kutusuna “Takmamak için ne yapmalı?” yazdı. Saniyeler içinde karşısına bir sürü sayfa çıkmıştı. Bir blog sayfası gözüne çarptı. Tıkladı ve karşısına çıkan yazıyı okumaya başladı. 

Yazı birçok farklı şeyden bahsediyordu. Fakat Sevim’i yakalayan son paragraf olmuştu. “İnsan bu hayatta neyi neden yaptığını bilmelidir. Sebebini bilmezse canını her şey sıkabilir. Oysa kişinin yaptığı tüm davranışlar bir amaca hizmet etmelidir. İnsan amacınıhatırladığında dirayetli ve güçlü birine dönüşür. Öyle kolay kolay da her şeyi kafaya takmaz…” diye bitiyordu. Sevim, “Doğru…” diye düşündü. Günün sonunda yapıp ettiklerinin sebebini düşünmeye başladı. Niye insanlarla ilişki kuruyordu mesela… Neden bir işte çalışması gerekiyordu? Toplantıda onunla yeterince etkileşime geçilmedi diye yaptıkları anlamsız mı olmuştu? “Elbette hayır…” diyerek kendi sorusunu cevapladı. Böyle düşününceiçine su serpilmişti. Otobüsten inip, yavaş ve rahat adımlarla evine doğru ilerledi.

Kafasına takacağı, canını sıkacak olaylarla karşılaştığında amacını hatırlamaya çalıştı. “Ben şu anda neden buradayım?” “Bu insanla ne için iletişim kuruyorum?” diye sorular türetmeye gayret etti. Kendine neyi neden yaptığını hatırlatıyordu. Bu Sevim için biraz zorlayıcıydı. Normalde meylettiği düşünce kalıplarını bilinçli olarak görmezden geliyordu. Böylece duygularını daha iyi yönetmeyi hedefliyordu. Sevim için ne kadar zor olsa da pes etmek istemiyordu. Amaçlarını hatırlayarak düşüncelerini kontrol altına almaya çalışıyordu.

Bir süre sonra Sevim bunu kolaylıkla yapar hale gelmişti. Elbette sadece amacınıhatırlamakla kalmıyor, karşılaştığı olaylardan ders çıkarmaya çalışıyordu. “Neden böyle bir olay yaşıyorum?” “Neden böyle bir insana denk geldim?” “Bunun benimle nasıl bir ilgisi olabilir?” diye karşılaştığı olayları ve kişileri değerlendirmeye çalışıyordu. Karşılaştığı durumlara artık bilinçli bir pencereden bakıyordu. Böylece duygularını pasifleştiriyor, olayın içerisindeki öğretilere konsantre oluyordu. 

 




Bir gün çalışma arkadaşlarından birisi “Galiba sürekli mutsuzum ve her şeyi takıyorum…” diyerek Sevim’den tavsiye istedi. Sevim gülümsedi ve anlayışla başını salladı. “Ben de aynı şeyleri yaşıyordum…” deyip kendi sürecinden bahsetti. Duygu ve düşüncelerini yönetmenin artılarını aktardı. Nasıl bu hale geldiğini anlatmaya başladı. Birkaç ay önce kendi de benzer bir durumdaydı. Düşünce stilindeki ufak değişikliklerle başkalarına tavsiye verebilecek konuma gelmişti. Deneyimlerini arkadaşına aktarırken ne çok şeyin farkına vardığını hissetti. Rahatladı. “Olayın çoğu düşüncede bitiyor…” diye iç geçirdi.

Aslında hepimiz günlük hayatta pek çok şeyi kafamıza takabiliyoruz. Bazen diğerlerinin önemsemediği konular üzerinde saatlerce düşünüp canımızı sıkabiliyoruz. 


Oysa insan;

 Problemini doğru yere yerleştirdiğinde,
 Neyi neden yaptığını bildiğinde,
 Doğru soruları sorduğunda,


Duygu ve düşüncelerini kontrol altına alabilir. 


Hayat önümüze çıkan her olayda canımızı sıkamayacak kadar kısa… Gerçek çözümlere ancak gerçek problemi tespit ettiğimizde ulaşabiliriz. Hayat kalitemizi yükseltmek de ancak bu şekilde mümkün olabilir. Gerçek problemlere gerçek çözümler üretmek dileğiyle…




1 Yorumlar

Yapılan yorumlar onaylandıktan sonra gözükmektedir.

Daha yeni Daha eski