Yaşanmış



    Kendini yorgun ve yıpranmış hissediyordu Ayşe teyze. Neler yaşamamıştı ki… Bu kadar üzüleceğini hiç tahmin etmezdi. Yıllar ne kadar da hızlı geçiyor diye düşünmeden edemedi. Acı bir iç çekişle sabah çayını yudumlamaya çalıştı. Birazdan servis gelip onu diyalize götürecekti. Böbrek yetmezliği yaşayacağını söyleseler inanmazdı. Merdivenleri hızlıca çıktığı o gençlik günlerini hatırladı… Gözleri bir kez daha doldu. Adım atmaya gücü kalmamıştı…

Bir anda gözleri daldı Ayşe Teyze’nin. Hayatı film şeridi gibi gözünün önünden akıp gitti. Bir anda geçmişti ömür adeta. Çocukluğunda oynadığı evcilik oyunu, saklambaçlar… Zaman ne kadar da çabuk geçiyor diye düşündü.

İnsan bu hayatta yaş alır, tecrübe eder. Yaşı ile birlikte ileri gider. Karşılaştığı problemlere benzer tepkiler vererek kısır bir döngüye girer. Hayat; yanlış cevapladığımız soruyu ihmal etmez. Sorunları bizlere gösterir, görmezden gelmez ve üstünü kapatmaz. Tekrar tekrar benzer sorular ile karşımıza çıkar. Biraz daha zorlaştırarak, doğru cevabı verinceye kadar sormaya devam eder.

Huzurevindeki dokuzuncu yılıydı, eşinin vefatından sonra. Büyük oğlu ona huzurevinin daha iyi bakacağını düşünmüştü. Sevdikleri tarafından huzurevinin uygun görülmesi ona ağır gelmişti. Bir türlü alışamamıştı yalnız bayramlara. Çocuklarının biri doktor diğeri de mühendisti. Onların bu meslekleri edinmeleri için büyük bedeller ödemişti. Onların bir dediğini ikiletmemişti. Ne de olsa babaları yoktu.

İnsan bu hayatta emek verdiğini sever. Hazır önüne gelenlerde ise tam aksine nankörleşir…İnsan bu hayatta en büyük nankörlüğü annesine yapar mı?

    Bu nedenle huzurevi kararına çok üzülmüştü. Ancak evladının kendi ailesiyle mutlu olması için sesini çıkarmadı. Gidecek başka bir yeri de yoktu. Bir türlü kabullenemedi yaşadıklarını. Bayramların gelmesini hiç istemiyordu. Herkes sevdikleriyle bir aradayken geçirdiği o yalnız bayramların… Nerede, nasıl bir yanlış yaptığını düşünmekten bir an olsun vazgeçemiyordu. Servis camından dışarıyı seyrederken derin düşüncelere daldı…

Çok hızlı geçip gitmişti zaman. Çok fazla yaşanmışlığı vardı ama deneyimi çok azdı.

Bir kez daha düşündü çocukları için yaptıklarını…Onların kendisine yaptıklarını…

Nefesi camda buğu yapmıştı. Gözleri hayat sahnesinde son kez kapandığında.

Tekrar böyle bir hayat yaşamak ister miydi?

Kim isterdi ki!

Geçen zamanı geri alma şansı olur muydu? Böyle bir hakkı var mıydı? Elinden gelse neyi değiştirirdi?

Peki bu yaşadıkları onun kaderi miydi? Bunları yaşamak zorunda mıydı? Yoksa doğru tepkiler vererek yaşadıklarını değiştirebilir miydi? Huzurevinde bakılmadığı, çocuklarının onunla ilgilendiği bir hayat mümkün müydü? Daha mutlu bir yaşantıya ulaşabilir miydi?Neleri yanlış yapmıştı da hayat onu bu noktaya getirmişti?

    Bu hayatta hiçbir şey birdenbire olmaz. Öncesinde mutlaka her şey bir işaret verir.Tomurcuklar bir anda çiçek açarak meyve vermez. Arılar bir anda bal yapmaz. Yağmur bir anda bardaktan boşalırcasına yağmaz. Ticaret yapan birisi dünden bugüne bir anda iflas etmez. Veya bir anda çok zengin olmaz. Her olay olmadan önce işaretini verir. Olduktan sonra da izini bırakır.

Başarılı insan yaşadığı her olaydan olumlu veya olumsuz çıkarım yapar. Çıkarımlar onu deneyim sahibi kılar. Daha akıllı insan başkalarının deneyimlerinden faydalanır. Zamanı,enerjisi, parası, güveni, cebinde kalır. Deneyim sahibi insan daha az hata yapar. Daha mutlu ve başarılı olur. Bunun sonucunda; dengeli ilişkiler kurar.

İnsanın amacı başarılı ve mutlu olmaktır.

Boşuna denmemiş, “Akıl yaşta değil baştadır ve “Evdeki hesap, çarşıdaki hesaba uymaz’’diye…

O zaman çarşıdaki hesap nedir?

Bu hesap nereden öğrenilir?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi Eğitimlerinde; hayatta “mutlu ve başarılı” olmanın yasaları anlatılır… Hangi tepkinin doğru tepki olduğu ve bizi mutlu edeceği deşifre edilir.

Yorum Gönder

Yapılan yorumlar onaylandıktan sonra gözükmektedir.

Daha yeni Daha eski