İkiz de Olsa Farklı


    
Harun ve Musa ikiz kardeştiler. Babaları pey
gamberlerin isimlerini koymuştu ikiz evlatlarına. İstemişti ki akıbetleri de peygamberler gibi olsun. Ama ne hikmetse ikizlerin karakterleri birbirinin tam zıttıydı. Görenler belki fiziksel olarak bir ayrım yapamazlardı. Bazen de bilerek aynı giyinirlerdi. Böyle olduğu zaman kimin kim olduğunu anlamakta anneleri bile zorlanırdı. Hatta bu avantajı kullanarak birçok badire atlatmışlardı.

 

Mesela Harun ehliyet sınavını geçememişti. Birkaç kez Musa’nın yerine girmesini istemişti. Ama bir türlü Musa'yı bu fikre ikna edememişti. Böyle olunca da Musa’nın kimliğini ve ehliyetini çoğalttırmıştı. Musa durumu fark edene kadar birkaç ceza ödemişti bile. Hâlbukilisedeyken Musa Harun için birkaç ders geçmişti.

 

Bu derslerin en unutulmaz olanı de İngilizceydi. Musa İngilizceyi ana dili gibi konuşabiliyordu. Ama Harun için İngilizce tam bir sınav olmuştu. Harun kelime ezberlemek istese bile yapamıyordu. Gerçi çok emek sarf ettiği de söylenemezdi. Diğer taraftan Musaİngilizceyi öğrenmek için çok uğraşmıştı. Nihayetinde de ana dili gibi konuşur hale gelmişti. İyi ki de böyle olmuştu yoksa Harun’un İngilizceyi geçmesi çokta mümkün değildi. Öğretmenleri anlamasın diye Harun çoğu derse katılmıyordu bile. Hatta Musa olmasa devamsızlıktan kalabilirdi. Harun devamsızlıktan kalmasın diye sık sık Musa onun yerine geçiyordu.

 

Yedikleri, içtikleri, giydikleri ayrı gitmeyen bu ikizleri kader üniversitede ayırmıştı. Birisi ailesinin yanında öğretmenliği kazanmıştı. Diğeri ise farklı bir şehirde mühendislik okuyacaktı. Harun kardeşini uğurlarken içinde bir burukluk vardı. Ona sürekli; “Yedek parçalarıma iyi bak oğlum. Sakın sigaraya falan alışıp da kendine zarar verme. O böbreklerin biri ileride bana lazım olabilir” gibi nasihatlerde bulunuyordu. Musa ise tam tersi; “Anne babamıza iyi bak, onlar sana emanet. Sakın keyfine dalıp da onları ihmal etme. Komşunun da pazarını görmeyi unutma. Ben yokken yaşlı kadını yalnız bırakma. Arada git hal hatırını sor...” gibi şeyler istiyordu. İkizlerin en büyük farklılıkları da buydu.

 

Harun, dünya sadece onun etrafında dönüyormuş gibi hareket ederdi. Ona dokunmayan yılan bin yaşasındı. Yeter ki Harun’un keyfi bozulmasın, ona ekstra iş çıkmasın. Deyim yerindeyse Harun tam bir bencildi. Zaten cümlelerinden bile bu belli olurdu.

 

Musa ise bu konuda Harun’un tam tersiydi. Birine bir kötülük yapıldığını görse dayanamazdı. Hemen kötülüğü yapana karşı durmaya çalışırdı. Mahallede fırına ekmek almaya giden genelde Musa olurdu. Komşu teyzelerin çoğu, ihtiyaçları olduğunda Musa’ya seslenirlerdi. Yaşlı birini görse, elindeki yükü almak için koşardı. Harun da Musayla koşardı ama o daha çok işin ucundaki ödül kısmına dâhil olmak içindi. Musa’nın hak ettiği gofretten pay koparmak isterdi.

 

Tanıyanların ikizleri ayırt etme yöntemlerinden biri de buydu: Hemen işleri için bir yardım istemek. Karşıdaki Musa ise hemen yardıma koşardı. Ama Harun ise muhakkak bir bahanesi bulunurdu.

* *

Zaman geçmiş, ikisi de üniversiteden mezun olmuştu. Musa hangi işe girse orada başarılı oluyordu. Ama Harun KPSS sınavına bile hazırlanamıyordu. Girdiği işlerden de sürekli şikâyet edip çıkıyordu. Rahatını bozup çalışmayı çok da istemiyordu aslında. Musa bu durumu gördükçe kardeşi için üzülüyordu. Sürekli kardeşi için ne yapabileceğini düşünüyordu. Belki birlikte ortak bir iş açabilirlerdi. İkizler Limited Şirketi…

 

İkisinin de yapacağı bir iş fırsatı gelince hemen atladı. Musa kardeşi için kendi düzeninden feragat etti. İlk başlarda işler Musa’nın düşündüğü gibi ilerliyordu. Ama Harun’un bencilliği burada da baş gösteriyordu. Kâr oranlarını ihtiyacına göre belirliyordu. Böyle olunca da aynı ürün için farklı fiyatlar söyleyebiliyordu. Hatta bazen aynı müşteriye bile farklı fiyat verebiliyordu. Müşteri durumu fark edince de bin bir türlü yalan uydurmak zorunda kalıyordu. Hal böyle olunca müşterilerin çoğu Musa ile görüşmek istiyordu. Bu durum Harun’un da işine geliyordu. İstediği gibi el ense yapabiliyordu. Ama içten içe de Musa’yı kıskanıyordu.

 

İşler öyle bir hal aldı ki insanlar Musa’ya akıl danışmak için bile gelmeye başlamışlardı. Kimisi yeni kuracağı iş için fikrini soruyordu. Kimisi oğlunun üniversitesini ve bölümünü danışmaya geliyordu. Öyle ki eşiyle problemlerini danışanlar bile olmuştu. Hatta birkaç ailenin miras paylaşımını Musa yapmıştı.

 

Peki, hayatın birçok alanında benzer olan ikizlerin farkı neydi?

Musa neleri farklı yapmıştı da bu haldeydi?

Harun’un eksikliği, yanlış yaptığı şey ne olabilirdi?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “İnsan egosunun zıttına hareket ettiğinde ben boyutundaki sürecini dengeye getirebilir. İnsan kibirden, gururdan uzak kaldığında ben boyutundan çıkabilir. Ancak bunun için çokça bedel ödemesi gerekir. Kişi bedel ödeyip, sessiz kalabildiğinde, sabır gösterebildiğinde… Ben boyutundan sen boyutuna, hatta oboyutuna yani hakemlik boyutuna nasıl geçebilir?

 

Peki, bu boyutlar tam olarak nedir?

Bu boyutlarda ki kişilerin ahvalleri nelerdir?

Ben ve çevremdekiler acaba hangi boyutlarda?

Bu ve benzeri sorularınızın cevaplarını Deneyimsel Tasarım Öğretisi seminerlerindebulabilirsiniz.

Yorum Gönder

Yapılan yorumlar onaylandıktan sonra gözükmektedir.

Daha yeni Daha eski