İyinin Tanımı


    Ahmet yirmili yaşlarında, görenlerin genç diyebileceği biriydi. Annesini kaybettiğinde henüz üniversiteyi bitirmemişti. Bu acıyla birlikte derslerine odaklanması çok zor olmuştu. Öğretmenleri ve arkadaşlarının yardımıyla uzatmadan üniversiteyi bitirebilmişti. Acaba annesi ölmese o kadar yardımcı olurlar mıydı?

 

Sahi bu desteklerle kendisini iyi bir öğrenci olarak nitelendirebilir miydi? Ya da gerçekten iyi bir mühendis olabilmiş miydi? Bitirme projesi için bütün sınıf seferber olmuştu Ahmet için. Onun yapması gereken ise sadece orada olmaktı. Gerçi bazı arkadaşları Ahmet’in olmadığı yerde bile onu düşünüyorlardı. Peki ya onlar için iyi bir arkadaş olabilmiş miydi?

 

Bu düşüncelerin içinden çıkamayınca, kalkıp kendisine bir kahve yaptı. Bu gece de uyku yoktu belli ki. O da böyle gecelerde aklından geçenleri yazmaya karar vermişti. Kahvesini aldı, masa lambasını açtı, aklındakileri kağıda dökmeye başladı birer birer.

 

“İyi ne demekti, neden insan iyi olmanın peşindeydi? İyi olmak mı gerekirdi, yoksa iyi doğabilir miydi insan?”... Bir binanın yapımını düşünmeye başladı. “İyi bir bina olabilmesi için neler gerekirdi? Kaliteli bir malzeme, iyi bir usta, işini takip eden bir mühendis…” Bunlar yapım aşamasındaki ihtiyaçlardı, birde yapım aşamasından önce tasarım aşaması vardı. Burası için de iyi bir mimar lazımdı. Mimarın tasarımını çözüp, uygulanabilir kılacak iyi de bir mühendis gerekirdi. Sanki her şey dönüp dolaşıp “iyi” olmaya geliyordu.

 

Daha somut şeylere odaklanmaya çalıştı. Suyun kaldırma kuvvetini düşündü bir süre. Onun iyi olması gerekmiyordu, var olması yeterliydi. Fakat suyun kaldırma kuvvetini iyi kullanan insanlar vardı. Mesela binlerce yıl önce, balıkçılık amacıyla üretilen sallar vardı. Bugün de benzer mantıkta üretilen gemiler var. O zamandan bugüne değişen şey insanın bu konudaki bilgisiydi. Bu bilgi derinleştikçe, insanlar kıtalararası ticaret yapabilir hale gelmişti.

 

Düşünmeye devam ediyordu, birde suyun kaynama sıcaklığı vardı. Su kaynadıkça ortaya çıkan buhar ve buharı bir haznede hapseden insanlar. Kimisi yemek yapmak için kullanmıştı bu bilgiyi. Kimisi de çay demlemek için, kimisi de buharlı makineler üretmişti. Yine buradaki bilgiyi iyi kullanan birileri olmuştu ve bu insanlar sanayi devrimini başlatmışlardı. Üretim bir anda insanlardan makinelere kaymıştıinsanlık adına muazzam bir ilerleme olmuştu. Karayollarındaki taşıma bile değişmişti artık. Buharlı lokomotiflerle insan ve yük taşıma başlamıştı.

 

Ahmet, nehre uzak bir şehirde yaşıyordu ama suyla ilgili problem yaşadığını hatırlamıyordu. İçme suyu evine kadar geliyordu. Evi beşinci kattaydı, kendisi beş litrelik bidonu taşımaya üşenirdi. Birileri üşenmemişti ve suyun akışkanlığını kullanarak beşinci kata su getirebilmişti. Kullanılmış suyu da geri götürüyordu. Sahi bu bilgiyi biri kullanmamış olsa, her gün temiz su getirmesi gerekecekti. Kirli suyu da bir şekilde evinden uzaklaştırması gerekecekti. Bu bilgi sayesinde kurulan barajlar da birçok imkan sağlıyordu. Birileri buradaki bilgiyi iyi bir şekilde kullanmıştı aslında.

 

Bu düşünceler arasında suyun “hayat” olduğu bilgisi aklına geldi. Su, o kadar şeyin yanında, bir de yaşama yön veriyordu. Bitkiler için, hayvanlar için, insanlar için… İyi olmak acaba su gibi mi olmaktı?

 

Su hem çevresine faydalıydı hem de kullananlara… Bir nehir isyanla “Size artık katlanmak istemiyorum.” demiyordu. Etrafına fayda sağlamaya devam ediyordu. İnsan böyle miydi? “Bir türlü beni anlamıyorsunuz!” ile başlıyordu ve belki de bir daha göremeyeceği kişilerin kalbini kırabiliyordu. Anne, baba, evlat, kuzen, arkadaş ve daha nicelerinin kalbini…

 

Annesiyle yaşadığı tartışmalar gözünün önüne geldi. Defterine damlayan birkaç damla gözyaşı esnasında not almayı bıraktı. Defteri kapatıp, kahvesini yudumlarken anılarına gömüldü…

 

Ertesi sabah aldığı notları gözden geçirdi. Kendisi de tıpkı “su gibi” çevresine faydalı olmak istiyordu. Kendisini kıran insanlara bile bir fayda vermek ve bunu güzel bir şekilde, kırmadan ve dökmeden yapabilmek… İyi olmanın ne demek olduğunu tarif edemiyordu ama ne yapması gerektiğini artık biliyordu. İyi şeyler yapabileceğini… Bunların ötesinin olduğunu…

 

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; "Hayatta hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek şey vardır; Daha iyisi…"

Yorum Gönder

Yapılan yorumlar onaylandıktan sonra gözükmektedir.

Daha yeni Daha eski