ÜÇGENİN İÇ ACILARI

 

    Ahmet’in dengeli bir hayatı vardı. Hayatı ev ve iş arasında geçip gidiyordu. Bir gün ofiste herkesin konuştuğu bir konuyu dinlemeye başladı: 

“Ya dostum bu ürünü aldım. Bak kalbimi gösteriyor, bildirimleri gösteriyor, yürüyüşümü gösteriyor.”

Yolda gidiyor insanlarda, komşusunda, reklamlarda... Kırk senelik hayatında olmayan bir şeyden bahsediyorlardı. Aslında gayet iyi yaşadığı bir hayatı vardı. Hiç sahip olmadığı bir şeyin yoksunluğunu yaşamaya başladı. Belki de bu yoksunluk ona yaşatılıyordu.

Akşam telefondan o ürüne bakıyor. Eşi onu ürün videolarını seyrederken yakalıyordu. Her sabah ürünün fiyatı düştü mü diye kontrol ediyor. Üç ayın sonunda ürünü o da aldı. Sonra o ürünü alınca, telefonu da gözüne eski görünmeye başladı. Bundan üç ay sonrasında telefonu da değiştirdi. Daha sonra farklı bir ürün derken. Evin zili kargocular yüzünden bozulmuştu. İnternette geçen onca araştırmadan sonra almayı kendine başarı saymıştı.

Tabiki bu kadar meyve tabağının bir sonucu olacaktı. Ya tarlayı satmak ya da bulaşık yıkamak. Elde de babadan kalma arsa olmayınca… Borçlara takla attırmak için türlü meziyetlere kavuşmuştu.

Artık saati, telefonu ve adını bilmediği ürünlere sahipti. Borçları yüzünden ancak hayata tutunabiliyordu. Ev, iş ve borç üçgeninde iç açılarını hesaplayarak... Bu üçgende işler o kadar acımasızdı ki… Birinde yapacağı ufak bir hata diğerini etkiliyordu. Evdeki ekstra bir masraf, integrale kaçak kat çıkmak gibiydi. Bir kartopu nasıl olur da bir çığa dönüşebiliyordu? Her gün o çığın altında kalınca bunu iyi anlamıştı. Çin’deki kelebeğin artık evini, eşini ve hayatını etkilemesinden bıkmıştı. Sınırlarda dolaşmak onun sinirine dokunuyordu. Yaşamı ani tepkilerle dolu bir hayata dönmüştü. Tıpkı köşeye sıkışan bir kedi misali…

Peki, bu denklemden nasıl çıkacaktı? Bir ara ek iş yaparak, üçgeni kareye çevirmek bile geldi, aklına. Bu kadar yükle çölü geçemeyeceğini anlamıştı ve bir çözüm gerekliydi.

Çocuğuna matematik çalıştırırken bir konu çıktı karşısına: “Denklemlerde Sadeleşme”. Peki, ama Ahmet’in hayatı nasıl sadeleşecekti? Üzerindeki fazla yükü atmak için bir plan yapmalıydı. Ama Ahmet nereden başlayacağını bilmiyordu. Kızı önünde ki soruyu görünce hemen cevap verdi:

Sadeleştirmek için ilk önce denkleme yeni eleman almamak lazım.”

Evet, bu çığ nasıl oluşmuştu? O ilk kar toplarının önünü kesmek gerekirdi…

O zaman reklamlardan uzak kalmalıyım… Reklamlardan uzak kalmak için telefonu eline az almalıyım… Telefonu elime az almak için bir uğraşımın olması lazım. Bir uğraşı için bir hedefimin olması gerekir. 

 

 

Peki, Benim Hedefim Ne?

Ahmet kırk yaşındaydı ve bunları hiç düşünmemişti? Bugüne kadar bu soruyu kendine neden sormamıştı? Şimdi onun pişmanlığını yaşamaya vakti yoktu. Hemen harekete geçmesi gerekliydi. İlk hedefi alışverişi azaltmak oldu. Asgari düzeye indirince hala hayatta kaldığını anladı.

İkinci aşama pay ve payda da aynı olan şeylerdi. Onların elenip Ahmet’in hayatından çıkması gerekliydi. “Bir saniye…Elimde hiç kullanmadığım ürünler var, bunlardan kurtulmalıyım.

Bu sadeleşme sandığı kadar zor değildi. Bu kurduğu küçük hedefler ona bayağı yol kat ettirmişti. Artık sınırlarda dolaşmayı bırakmış, güvenli alanda konfor içinde yaşıyordu. Sonra geriye baktığında şunu fark etti: Her şey o ilk alışveriş sitesini telefona indirmekle başlamıştı.

Evet, hayat bize azı küçük gösterir.

Deneyimsel Tasarım Öğreti ise sunduğu seminerlerle bize işaretleri okuma marifeti kazandırır. Aynı o azların hayatımızı nasıl etkilediğinin işaretler gibi…

Deneyimsel Tasarım Öğretisi aynı zamanda nasıl ustalaşacağımızı da gösterir; ilişkilerimde, başarılarımda  ve de sakınmalarımda…

Yorum Gönder

Yapılan yorumlar onaylandıktan sonra gözükmektedir.

Daha yeni Daha eski