Köyün biraz dışında tek odalı ahşap bir evdi. Evden ziyade harabe demek daha doğru olurdu. Bu ev Hulusi Amca’ya aitti. Köylülerin bir kısmı deli, bir kısmı filozof derdi ona. Hulusi Amca köyün en eskilerindendi. Onu tanıyan kişiler, kimi kimsesinin olmadığını söylüyorlardı. Köyde derbeder bir şekilde yaşadığını konuşuyorlardı. “Hulusi Amca zamanında birini sevmiş. Ama kızın babası vermeyince de kendini dağa taşa vurmuş” diye söylenti dolaşıyordu ortalıkta. Ne kadar doğru ne kadar yanlış kimse bilmiyordu. Yaygın söylem bu şekildeydi.
Hulusi köy meydanından geçerken köylüler ona takılmak için “lan deli Hulusi! ne yapıyorsun” derler. O da onlara döner; “ben niye böyleyim biliyor musunuz” der, devam ederdi. “Osmanlı döneminde her köye bir deli bırakırlarmış. Oradaki insanlar hem onun ihtiyaçlarını görsün diye hem de akıllarının kıymetini bilip Allah’a şükretsinler diye. İşte o bakılması gereken deli benim” der, hem kendine baktırır hem de dalga geçerdi. 😊
Hulusi Amca “Mahallenin Muhtarları” dizisindeki Fadime karakterine çok benziyordu. Deli dolu tavırları, insanlarla şakalaşmaları vardı. Ama en önemlisi de çok enteresan tekerlemeleri vardı. Kimse onları nereden öğrendiğini bilmiyordu. Kendine sorduklarında da önce ufak bir gülümserdi. Sonra da onlara eliyle “nanik” yapıp hızlıca uzaklaşırdı. Nerden öğrendiğini söylemezdi kimseye.
Bir gün Hulusi Amca’yı gördüm. Köy çocuklarını takmış peşine, avare avare geziyordu. Bir yandan da ağzında bir tekerlemeyi tekrar edip duruyordu.
“Karlı bir yaz günüydü,
Yaşlı bir genç,
Tahtadan bir taşın üzerinde oturmuş,
Hala hayatta olan babasının mezarının başında,
Kahkahalarla ağlıyordu.”
Hulusi Amca yine ne saçmalıyor diye kulak kabarttım. Ve bu tekerlemeyi çat pat duydum. Aklıma ilk gelen şey “tezatlıklar içerisinde kulağa hoş gelen kelimeler bütünüydü.” Karlı yaz, tahtadan taş, hayatta olan babanın mezarı, kahkahalarla ağlamak. Evet, kulağa hoş gelmesine rağmen fevkalade tutarsızlık söz konusuydu.
Peki ya sadece bir tekerleme miydi şu sıralar tutarsız olan?
Malum, iletişim teknolojileri çağındayız ve bir bilgi bombardumanı içerisindeyiz. Telefonumuzdan, bilgisayarımızdan, televizyonumuzdan devamlı bilgi yağıyor üzerimize. Peki, bu bilgilerin doğru, gerçek ve tutarlı olup olmadığını nasıl anlayabiliriz? Acaba bu bilgileri test etme olanağımız var mı? Böyle bir şey mümkün mü? Çünkü bu bilgilerin hepsini doğru kabul etmek mantıklı olmaz. Ya da hepsini yanlış kabul etmek…
Peki, gerçek ve doğru bir bilgiyi nasıl test ederiz?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki;
Tutarlı bir bilgi; tüm zamanlarda, tüm konularda ve tüm insanlarda geçerlidir. Değişiklik göstermez. Tutarlı bilginin “bana göre böyle, sana göre şöyle” yani bencesi sencesi olmaz. Yer çekimi zamana göre değişiklik göstermemiştir. Geçmişte de şu anda da geçerlidir. Konulara göre değişiklik göstermemiştir. İnsanlara göre de değişiklik göstermemiştir. İnsan gözüyle görür, kulağı ile duyar ve ayağı ile yürür. Çağlar boyunca böyle olmuştur. İnsandan insana, bedensel bir problemi yoksa değişiklik göstermez. Siz hiç gözleri ile duyan birini gördünüz mü?
Tutarlı bir bilgi güven hissi uyandırır. Tıpkı güneşin yüzyıllardır aynı zamanda, tüm insanlığın üzerine doğduğu gibi… toplum ayırt etmeksizin… Siz hiç “bugün muhtemelen güneş doğmaz herhalde” diye bir güvensizlik hissi duydunuz mu? İşte tutarlı arkadaş, tutarlı eş, tutarlı iş de böyledir. Aynı şekilde güven hissi verir.
Ancak şu an dünyada birçok tutarsızlık görmekteyiz. Mesela dünya düzeninde yıllardır olan savaşlara baktığımızda… Ve özellikle bu dönemde Filistin’de olan olaylara baktığımızda. Birçok savaşı kendileri başlatıp sonra görmezden gelenlere baktığımızda… Sanki orada katliam yapmıyorlarmış gibi… Sözde dünya ülkelerine… Ve sözde dünyaya barış getirmek üzere kurulmuş olan kuruluşlara baktığımızda… Onların söylemleri ile yaptıkları birbirleriyle ne kadar da tutarsız… İşte bu tutarsızlık ne kadar fazlaysa bize o kadar güvensizlik aşılamıştır. Asıl meselenin ne olduğunu ve ne için kurulduklarını ayan beyan bize göstermiştir.
Milyonlarca masum insana, çocuğa soykırım yapan bir ülkenin tutarlı olması beklenemez, değil mi? Ya da buna destek olan bir kuruluşun… Hem de sözde bunu barış getirmek için yapıyorlarmış…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; Bir dost, bir arkadaş, bir bilgi, bir kuruluş, bir ülke eğer tutarlı değilse, o eninde sonunda size fayda vermeyecektir. Fayda vermeyen şey eninde sonunda mutlaka zarar verir.