İşlerin kötü gittiği zamanlarda, Selim işleri yoluna koymak için çok uğraşırdı. Piyasa durgunluğu, ürünlerin zammı derken bir hayli yorgun düşüyordu. Biraz da borçları birikmişti fakat firması piyasa da yeni yeni yükseliyordu. Diğer firmaların dikkatini çekmesi lazımdı. Daha fazla ürün piyasaya sürmek, daha fazla sermaye elde etmek istiyordu.
“Ne yapmalıyım…? Ne alsam…? Ne satsam…? Yeni bir yer mi açsam…? Firmanın görüntüsünü mü değiştirsem…? Yok yok kartvizit bastırayım. Çoğu firmanın durduğu zamanda bir hamle yapmam lazım.” diye düşünüyordu.
Çok fazla sermayesi de yoktu. Ama bunu düşünmek istemiyordu. Onun hedefi yükselmekti. Kendine bir plan hazırladı. Yeni elemanlar, yeni araçlar, kartvizitler, yeni ürün tasarımları… “Diğer firmalar ne yapıyor acaba?” diye düşündü. Biraz gezip araştırdıktan sonra baktı ki çoğu firma kabuğuna çekilmiş üretime odaklanmış, harcamaları ağırdan alıyordu.
Selim, “Şimdi bir hamle yaparsam çoğu firmanın kabuğuna çekildiği yerde yükselmek için fırsat bulabilirim.” diye düşündü…
Hemen planını detaylandırdı ve gerçekten de ortaya güzel bir plan çıktı. Adım adım bütün hamlelerini yazdı, detaylandırdı. Fakat bir sıkıntı vardı, bu plana uyacak ne parası ne de sermayesi vardı. Elindeki ürünleri de zaten satmakta zorlanıyordu, piyasa durgundu. Üretimi artırıp satış yaparak vakit kaybetmek de istemiyordu. Bir an önce ona para lazımdı. Aklına büyük firmalara borç veren bankalar geldi. Fakat onların ödeme şekli Selim’e uymuyordu. Sonra diğer firmalardan borç alabileceğini düşündü. Piyasanın durgun olmasından dolayı çoğu firma dışarıya borç vermiyor, paralarını imalata yatırıyorlardı. Borç veren firmalar da senet karşılığında verebileceğini söylüyordu. Selim zaten çok fazla para kazanacağını düşündüğünden bu onun için riskli değildi. Sonunda borç veren bir firma buldu, anlaşmalar ve sözleşmeler hazırlandı. Selim tam imza atacakken borç veren firma;
- “Bu durgun piyasada pek satış yapamazsın, çoğu firma imalata yönelmiş. Ödeyebileceğinden emin misin? İstersen vazgeçebilirsin” dedi. Selim ise;
- “Her şey hazır, şu an vazgeçmeye gerek yok” dedi.
Karşılıklı imzalar atıldı, Selim ilk borcunu aldı. İmza atarken de biraz hayallere daldı. Piyasada yükseldiğini, yeni arabalar, yeni evler, yeni elemanlar ve ticaret alanları açtığını hayal etti. Bu hayalleri onu daha da çok hırslandırdı. Yolda yapacaklarını düşünürken yanına lüks bir araç yanaştı. Aracın içindeki tanıdığı ve özendiği firmanın sahibi Necati beydi. Camı açıp;
“Selim Bey sizi gideceğiniz yere kadar bırakayım” dedi.
Selim, Necati beyin ticaretine ve yükselişine hep özenmiştir. Muhabbet ederken de yaptığı kazançları tebrik ediyor ve firmanın büyüklüğünden konuşuyordu. Necati bey, “Tabi hep yükseliş aklımıza geliyor, ama buralara gelirken en baştan, sıfırdan başladım.” diye yaşadıklarını anlatıyordu. Bu işe hamallıkla başladığından bahsediyordu. Çok çalışıp, ama az harcayıp, sürekli üretim halinde olduğunu anlatıyordu. “O zamanlar çaya iki şeker atardım, o zorluk zamanında yarım şeker atıp, geri kalanı biriktirirdim. Şu anda piyasalar biraz durgun. Aklıma o zamanlardaki çektiğim zorluklar ve zorluklardan sonraki kolaylık zamanları geldi. Hala da aynı stratejiyi uygularım. Şu anda çaya iki şeker atarken, piyasanın durgun olduğu dönemde bire düşürürüm. Borç alarak büyük bir hamle yapmaktan çekinirdim. Alacaksam da kim olursa olsun gününde öderdim. İnsanlara para borcum varken, güven borcum olmazdı.”
Necati bey kendinden yaşça küçük olan Selim’e çok kıymetli tavsiyeler veriyordu. Selim ise çoğu tavsiyeyi duymuyordu. Onun aklında yapacağı ticaretler, alacağı arabalar ve yeni açacağı dükkanlar geliyordu. Bunları düşündükçe duyguları aktifleşmişti, her geçen dakika daha da hırslanıyordu. Selim yapacağı hamleleri Necati Bey’e anlatmaya başladı. Bugün borç aldığını dahi söyledi. Necati bey bu piyasada deneyimli olduğu için tavsiyeler vermek istedi. Selim’in o duygusal ve hırslı halini görünce;
- “Sadece şunu söylemek istiyorum” dedi. “Olduğundan fazla görünmek için alınan borç, olduğundan daha aşağı çeker. Şu zamanda bir hamle yapmanı tavsiye etmem ama yine de sen bilirsin.”
Selim aldığı borçla ilk hamlesini yaptı ve başarısız oldu. Piyasa ona istediği cevabı verememişti. Çünkü kimse ürünü almıyordu, firmalar imalata yönelmişti. Selim ise eskisinden çok daha istekliydi. Bu sefer firmalar da istediği borcu vermiyordu. Zaten yeterince borcu vardı. Tanıdığı insanlardan borç almaya başladı. Her borç işleri daha da çıkmaza götürüyordu. O kadar fazla istek yaptığı yanlışları görmemesine ve gerçeğe göre değil duygularına göre hareket etmesine neden oluyordu.
Yakın arkadaşı olan Yunus da ona verdiği borcu geri istiyordu. Yunus’un da durumu sıkışmış, çocuklarının eğitim süreci ile ilgileniyordu. Selim’le araları iyi olduğu için ve biraz da hatırı geçtiği için Yunus ona yardımcı oluyordu. Biriktirdiği paranın bir kısmını Selim’e verdi. Dostluk bu zamanda gerekti ne de olsa. Selim ise Yunus’un borcunu bir türlü denk getiremiyordu. Diğer alacaklı olanlar onu sürekli sıkıştırıyor, borçlarını vermelerini istiyordu. Yunus ise Selim’i o kadar sıkıştırmıyor, “Eline para geçtiğinde borcunu gönder mutlaka!” diyordu. Selim’in aklındaki düşünce, “Yunus yabancı değil, ben onun parasını zaten bir ara veririm. Şu tepemdeki alacaklardan bir kurtulayım da hallederiz bir şekilde.” diye düşünüyordu. Selim borç zamanı geldiğinde Yunus’a, “Çok sıkışığım, parayı bir türlü denk getiremedim bir dahaki ay ödeyeceğim.” deyip erteliyordu. Eline her para geçtiğinde Selim, önce onun tepesine binen firmaların borcunu ödüyor, çekindiği insanların ödemelerini yapıyordu. Birgün dükkâna Selim’in bir arkadaşı geldi.
- “Yunus memlekete gidiyor. Orada düğünü varmış bir yakınının.” dedi. “Benden borç aldı gitmek için. Senin ona olan borcun vardı ne yaptın ödedin mi? Yunus’un da bu aralar işleri sıkıntıda” dedi. Selim ise;
- “Yunus yabancı değil, nazımız geçiyor ona, şu tepemdeki alacaklardan bir kurtulayım da Yunus’u hallederiz” diyordu. Arkadaşı Selim’e;
- “Yunus tepene binmiyor diye mi borcunu ödemiyorsun? Halbuki ilk onu ödemen gerekmez mi? dedi.
- “Selim ise zaten yükseleceğim yerde daha da çok battım, şimdi Yunus’un 3 kuruş borcu ile uğraşamam.” Dedi.
Selim borçlarıyla ve batırdığı işiyle uğraşırken, dükkâna alacaklılar geldi. Bir süre tartıştıktan sonra arkadaşı,
- “Yunus memleketten dönerken kaza yapmış, vefat etmiş.” dedi telaşlı bir şekilde.
Selim ise sanki söylenenleri hiç duymamış gibi borçlarla ilgili konuşmaya devam ediyordu. Hala firmasının nasıl yükseleceğini derdine düşmüştü. Arkadaşı ikinci kez söyleyince anladı.
-“Çok üzüldüm, yakın arkadaşımdı” dedi. Cenazesine gidene kadar aklına Yunus’la olan anıları geldi fakat borcu olduğu hiç aklına gelmedi. Yunus’un verdiği parayı miktarı düşük diye o kadar önemsememişti. Acaba onu diğerleri gibi sık boğaz etmedi diye miydi? Yanındaki arkadaşları bunu düşünürken Selim’in ise bir yandan aklı hala iş yerindeydi.
Cenaze sonrasında Selim’in yanına bir kız geldi. Ona;
- “Bize borcunu neden vermedin? Sen darda olduğunda yardım edenin miktarını mı az gördün? Yoksa seni sıkıntıya sokmasın diye yük olmayan adamı mı önemsemedin? Doğrusu sen, sana iyilik yapana kötülük ettin.” dedi.
Selim artık düşünmeye başlamıştı. “Kendimi yükseltme hırsım, işlerimi batırmama sebep oldu. Meğerse Necati Bey bana hem işle ilgili hem de hayatla ilgili ne tavsiyeler vermiş. Herkes beni sıkıştırırken, beni zorlamayan arkadaşım Yunus’u unuttum.”
İnsan sevdiklerini hep cepte görüyor. Hep yanında olacağını sanıyor. Bunu anlatan güzel bir yazı olmuş, çok teşekkürler.
YanıtlaSil