BAŞKASININ DERDİNİ DERT EDİNMEK!
Can, yıllardır çalışma hayatının içerisindeydi. Küçük yaşta çalışmaya başladığı için maddi konularda pek eksiklik yaşamamıştı. Ailesinin de ihtiyacı olmadığı için kazandığı tüm para Can’a kalıyordu. Kazandığı parayı istediği gibi harcıyordu. Bazı dönemler kazandığı paradan daha fazla harcama yapıyordu. Bu durumda, ailesinden para istiyordu.
Harcamaları arttıkça daha fazla harcamak istiyordu. Biraz daha harcasa daha mutlu olacağını düşünüyordu. Biraz daha harcayınca bunun mutlu olmaya yetmediğini görüyor daha fazla harcama isteği doğuyordu. Her defasında aradığı mutluluğa ulaşamamanın verdiği hisle tüketimini arttıracak sürece giriyordu.
Hayat gayesi ayakkabı, saat, tespih ve eğlence üzerindeydi. Her çıkan ayakkabı modelini denemek, pahalı saatleri takmak, elinden düşürmediği tesbihleri koleksiyon yapmak istiyordu. Bunları ne kadar fazla yaparsa o kadar mutlu olabileceğini düşünüyordu. Ve bunları yapamadığında da çok sinirleniyordu. Sanki bu hayatın en büyük problemiymiş gibi davranıyordu.
Başkasının derdi ile tanışmayan Can kendi dertlerini çok büyük görüyordu.
Can’ın bir arkadaşı vardı. Çok büyük olmamasına rağmen ona abla diyordu. Esma Abla. Çok sık görüşmüyorlardı ama iyi arkadaşlardı. Esma abla, yardım işlerine kendini adamış biriydi. Bulunduğu bölgede, ihtiyaç sahiplerinin annesi gibiydi.
Derdi olan ona gelir, o da bir çaresini bulurdu. Esma Abla bu görevi yaparken insanların halini etrafındakilere de göstermek istiyordu. Birkaç kere Can’ı da çağırmıştı. Can ise, kendisine büyük gelen dertleriyle meşgul olduğu için gitmiyordu.
Esma Abla bir gün yine Can’ı çağırmıştı. “Okullar başladı, çocukların okul araç gereçlerine ihtiyaçları var. Sen de yardım edersen çabucak işimiz biter” demişti. Can da kabul etmiş bulundu. Bu teklifin onu ne kadar değiştirebileceğinin farkında olmadan kabul etmişti.
Gittikleri mahalleyi ilk defa görüyordu. Bu mahalleye yolu hiç düşmemişti. Fakat Gittikleri mahallede herkes Esma Abla’yı bir kahraman gibi görüyorlardı ve öyle davranıyordu. Belki pelerini yoktu, göğsünde süper kahraman yazmıyordu ama o ihtiyaç sahiplerinin kahramanıydı.
Herkes balkonundan “Esma Abla, Esma Abla” diye bağırıyordu.
Esma abla hayatının son 10 yılını bulunduğu mahallenin yardım işlerine ayırmıştı. Aslında kendisinin de maddi gücü pek yoktu. Kendisini ancak geçindirebiliyordu. Onun misyonu yardıma muhtaç insanlar arasında köprü olmaktı. Yardım almaya muhtaç insanlarla, yardım etmek isteyen insanlar arasında köprü…
Herkes Esma Abla’yı tanıdığı için her problemi olan onun evinin önünde toplanıyordu. Kimi hastane problemi için, kimi yakacak odun için, kimisi soba için… Bundan dolayı Esma Abla aynı evde uzun süre kalamıyordu. Çünkü komşuları bu durumdan rahatsız olup şikâyet ediyorlardı. Esma Abla da en fazla 6 ay sonra evini değiştirmek zorunda kalıyordu. Bu durum o kadar çok alışmıştı ki, hiç dert etmiyordu. İnsanların derdi yanında bu dert miydi?
Yardım çantalarını dağıtırken çocukların tavırları Can’ın dikkatini çekti. Çocukların gözlerindeki ışıltıyı gördü ve imrendi.
Verdikleri çantanın içinde birkaç defter, kalem, silgi, boya vardı, hepsi buydu. Hiçbirinin gösterişi yoktu, gayet sadeydi alınanlar. Ama çocuklar, bunlarla çok mutlu olmuştu. Ve bunların hiçbirini kendileri kırtasiyeye giderek seçmemişlerdi.
Can verdiği her çantanın karşılığında, çocukların sevinçlerini görüyordu. Bu kadar küçük şeylerle mutlu olan çocuklar Can’ ı derinden hüzünlendirmişti. Çünkü bu çocukların derdi yanında kendi dertleri minicik kalmıştı. Oysa ne de büyük dertleri vardı!
Başkasının derdini görmeyen, kendi derdini büyük zanneder!
Can çantaları dağıtırken neredeyse hiç konuşmadı, konuşamadı. Olayın etkisinden çıkamamıştı. Kendi problemleriyle, başkalarının derdini kıyasladı. Ziyaret edilen her aile ile yaptığı kıyaslama sonrası utanç ve üzüntü hissediyordu.
Kendi derdinin dert olmadığını, tüketme isteği olduğunu… Başkalarının ise hayatta kalmak gibi bir derdi olduğunu idrak etti. Hayat onu bu derde şahit kılmıştı. Verdiği her çantada zihni ve kalbi gerçek derdin ne olduğunu anlamıştı. Başkasının derdini dert edinmek böyle birşeydir.
Bu olay Can'ın hayatında ne kadar gereksiz tüketim yaptığının farkına varmasını sağladı. “İnsanların yaşamsal ihtiyaçları varken ben neden bu kadar tüketiyorum? Buna ne kadar hakkım var? Bende olanda onların ne kadar hakkı var?” Kendine sorduğu sorular bir yere varmasını sağladı.
Artık tüketimlerini azaltmıştı. Gereksiz gördüğü hiçbir şeyi almıyor, bunun yerine daha çok yardım yapmaya çalışıyordu. Tüketimini azalttıkça üretimi artmaya başlamıştı. Çünkü kendi tüketiminin altında yatan sebebin istek olduğunu gördü.
Artık isteklerle ihtiyaçları birbirinden ayırt edebiliyordu. Başkasının ihtiyacını karşılamanın kendi isteklerine karşılamaktan çok daha keyif verir hale gelmişti. Çünkü başkasının derdini dert edinmişti.
Can gönülsüz gittiği bir yardım organizasyonundan o kadar çok ders çıkarmıştı ki hayatının yönü değişmişti. Küçücük bir adım, çok büyük adımların ilk hamlesi olmuştu. O mahalledeki birçok insanın kahramanı artık Can’ın da kahramanıydı.
Ayrılırken Esma Abla’ya : “Neden tek başına çabalıyorsun? Birçok yardım derneği var. Onlarla birlikte çalışsan daha çok insana ulaşmaz mısın?” diye sordu.
Esma abla: ‘’ Derdi aynı olanların yolu elbet bir gün kesişir.’’ dedi.
Evet derdi aynı olanların yolu mutlaka kesişir. Ve her problemin mutlaka çözümü vardır. Deneyimsel Tasarım Öğretisi tarafından düzenlenen seminerlerde problemlerin çözümünün stratejileri verilmektedir.
Elinenize sağlık :)
YanıtlaSilBir insanın hayatının dönüşümünde adının geçmesi, onu bağımlı olduğu konuda özgürleştirmek...
YanıtlaSilKöle azad etmek gibi kıymetlidir...
İşte bu sarp yokuşun ta kendisidir
En büyük tehlike tüketim çılgınlığı başlarda rahatlatır gibi gözüksede günün sonunda yine mutsuzluk devam eder sorunları ertelemek yerine üstüne gitmek çare aramak üretimde kalınca mutlu olduğumuzu görüyoruz
YanıtlaSilBaşkasının derdini dert edinmek ve kendi derdimiz gibi görmek karşı taraftan çok bizim faydamız olduğunu keşke anlayabilsek...
YanıtlaSil