Miktar mı? Bereket mi?

 


Başardım ama yine mutsuzum.

Ticarette 50 yıl sonra yatağında ağzından dökülen cümle şuydu:

Her şeyi kazandım ama mutluluğu kazanamadım…

 

    Küçük bir kasabada sıradan bir evde doğmuştu Mehmet. Kendisi ailenin en büyük çocuğuydu. Küçük yaşlardan hırslı olduğu belliydi. Devamlı arkadaşlarıyla bir yarış içerisindeydi. Sadece kazanmak istiyordu. Kazanmak onun için çok önemliydi, sonuçtan tatmin oluyordu. Kazanmak için her şey mübahtır düşüncesi içerisindeydi. Babasını küçük yaşlarda kaybetmişti. Bu, onu kazanmaktan başka bir şansım yok düşüncesine sokmuştu.

 

10 yaşlarında aktif olarak ticarete başlamıştı. İlk işi dışarıdan topladıkları demir ve bakırları satmaktı. 15 yaşlarında muavinlik yapmıştı. 18 yaşına gelir gelmez ehliyetini alıp büyükşehirgitmişti. Ehliyeti olduğu için burada sırasıyla şoförlükler yaptı. Taksi şoförlüğü, minibüs şoförlüğü, otobüs şoförlüğü Derken daha fazla kazanabileceği uluslararası tır şoförlüğü işine girdi.

 

Tek bir yerde uzun süre çalışamıyordu. Her zaman daha fazla kazanacağı işi arıyordu. Yine böyle yapmıştı. Onun için iyi mi kötü mü düşünmeden işe girmişti. Uluslararası tır şoförlüğünde hem şoförlük yapıyordu. Hem de ticaret yapma fırsatı bulmuştu.

 

    Son firmasında 4 yıl şoför olarak çalıştıktan sonra ayrıldı. Tüm birikimleriyle bir iş yeri açtı. Yeri geldiğinde patron olarak ihtiyaç olduğunda da bir şoför olarak çalışıyordu. Yeni yerini açtığında hayatında başka değişiklikler de oldu. Evlenmişti. Evde bekleyen bir eşi vardı. Ama onun daha çok para kazanma hırsı ağır basıyordu. Her şeye sahip olmalıyım diyordu. Önce araba aldı, sonra ev aldı. Ama hala mutluluğu bulamamıştı. Çünkü ondan çok daha büyük firmalar vardı. Mutluluğu, firmasının daha büyük, daha çok kazanan olmasına bağlıyordu. Bu düşünce onun hayatından hiç çıkmayacaktı.

 

Kendini başkasıyla kıyaslamak…

 

İş yoğunluğu günden güne artıyordu. Evde de değişiklikler oluyordu. Bir kız çocuğu oldu. Ama iş yoğunluğundan onunla çok ilgilenemiyordu. Yurt dışında olduğu bir dönemde evden bir telefon geldi.

Arayan eşiydi. Ağlamaklı bir sesle ‘’ Eve gelmelisin, kızımız çok hasta! Yoğun bakıma kaldırıldı.’’

 

Bu, Mehmet'in hayatını özetleyen bir seçim olacaktı aslında.

 

    Tam da o dönemde müşteri özellikle Mehmet’in şahsen gelmesini istemişti. Çünkü yeni bir sözleşme yapmak istediklerini söylemişti. Mehmet işini bırakıp ailesinin yanına dönmedi. Ve işine devam etti.  Çünkü bu müşteriyi bağlamak binbir zorlukla bu görüşmeyi ayarlamıştı. Bu ihalede orada olamazsa ihaleyi başka biri alacaktı. Onun için Mehmet ‘Gelsem de yapacak bir şeyim yok. En fazla ölebilir ben devam etmeliyim’’ deyip devam etti…

 

10 gün sonra eve döndüğü zaman kızı artık iyiydi. Ama bu seçim hayatı boyunca artık ona daha fazlasını seçtirecekti.

 

Eşine artık yurt dışındayken kendisini aramamasını söyledi. Herhangi bir problem olduğu zaman kendilerinin çözmesi gerektiğini tembihledi. Mehmet 4 çocuğunun da doğumuna katılamamıştı. Her zaman yurt dışında olmuştu.

 

 

Şubeler açılıyor

    Mehmet’in işi her geçen gün daha fazla kar ediyordu. İstanbul'da birkaç şube açmıştı. Sonra Türkiye'de ve yurt dışında çeşitli yerlerde şubeler Yüzlerce personele, yüzlerce araç filosuna ulaşmıştı. Ama bunların hiçbiri Mehmet'i mutlu edemiyordu. Çünkü Mehmet'in kendini kıyaslaması çok daha büyük firmalarlaydı. Onları geçmeyi kafasına koymuştu. Bunun için her seferinde borçlanıyor borçla büyümeye çalışıyordu. Girdiği borçlar yüzünden daha fazla çalışmalıyım diyordu kendine. Artık bu son bu borcu ödedikten sonra daha büyümeye çalışmayacağım. Beraber zaman geçireceğiz diye söz vermişti ailesine. Ama verdiği yüzlerce sözden biriydi sadece.

 

Borcu bitmeye yaklaşmış ve yeni yatırım görüşmelerine başlamıştı Mehmet. Derken bir trafik kazası geçirdi. Geçirdiği beyin kanaması onun hareketini çok kısıtlamıştı. Bir dakika bile bir yerde duramayan o kişi gitmişti. Mehmet şu an yarı felçli olarak yatağında uzanıyordu. Artık mecburen ailesiyle vakit geçirmek zorunda kalıyordu.

 

Hayat da böyle değil midir?

Ya bir şeyleri kendi isteğimizle yaparız ya da yapmak zorunda kalırız.

 

İçinde kalan tek eksik mutluluk oldu. “Arkadaşlıklarım oldu, eşim oldu, çocuğum oldu, para kazandım. Yatlarım, villalarım oldu ama hiçbir zaman mutlu olamadım.” dedi.

 

Önemli olan ne kadar kazandığımız değil, kazandığımızın ne kadarının bize temas ettiğideğil midir?

 

Mehmet çok daha az kazanıp çok daha fazla mutlu olabilirdi. Eğer yanlış kıyaslamalar yapmasaydı, aşırılığa gitmeseydi.

 

Dışarıdaki insanların ne yaptığına bakmadan mutlu ve başarılı olmaz mıyız?

Kendimizi başkaları ile kıyaslamak yerine kendi dünümüzle kıyaslasak nasıl olur?

Dün 1.000 lira kazanıyorsak bugün 1.200 lira kazandığımızda başarılı olmuş olmaz mıyız?

Farklı biri milyon kazansa ne olur. Ben bugün dünüme göre daha fazla kazanıyorum. Asıl bizi mutsuz eden ardı arkası kesilmeyen beklentilerimiz ve yanlış kıyaslamalarımız.

 

Aşırılık hiçbir zaman bize mutluluk getirmez.

 

Mehmet aşırı bir şekilde işine bağımlı olmuştu. Ve bu onu işinden başka bir şey düşündüremez hale getirmişti. Biz neye bağımlı olursak, işte o zaman mutsuz oluruz. Önemli olan hayatın genelinde mutlu olabilmek. İşindeyken, ailenleyken, arkadaşlarınlayken, spor yaparken, kitap okurken Ancak bunlardan herhangi bir tanesine bağımlı olduğumuzda mutsuz oluruz. Artık hayatın diğer alanlarından keyif alamaz hale geliriz. Sürekli işini düşünen birinin ailesiyle mutlu olamaması gibi…

 

Neye bağımlı olursak oradan problem yaşarız, oradan sınanırız. Denge ise mutluluğu beraberinde getirir.

Yorum Gönder

Yapılan yorumlar onaylandıktan sonra gözükmektedir.

Daha yeni Daha eski