Ben bilirim.

 


“Bırak şimdi kağıdı kalemi!.. Şuradan devam edelim gitsin, gerek yok o kadar düşünmeye!” Çevresindekilere bağır bağıra iş yapan Yakup Usta yine formundaydı. El becerisi vardı da önden düşünmeyi pek bilmezdi. “Düşünecek ne var ki? Yapılacak iş belli aha kereste aha da çivi..” der, biraz fikir beyan etmeye başladığınızda hemen kaşları çatılırdı. “Yıllardır yapıyorum bu işi. Bana mı öğreteceksin?!” diye çıkışırdı, onunla biraz tartışmayı göze alabilirseniz eğer. Yaptığı işler olmasına olurdu da arada pürüzler çıktığı da olurdu. Hem de bazı zamanlar yapılanların tamamen sökülüp en baştan yapılmaya başlandığı da olurdu. Hata onun olunca sesi pek çıkmaz, kimse de çıt çıkarmazdı. Ama hatayı yapan sizseniz eğer.. Sabahtan akşama kadar şantiyede bütün gün alay konusu ederdi sizi. Arada hatırladıkça da alay etmekten geri durmazdı. Güler, coşar, eğlenir sonra da işine dönerdi. İş bilip bilmemesine bakmadan atılgan oluşu nedeniyle insanlar ona yetki vermekte çekinmezdi. Ağzı laf yapan biri biraz da el hünerini katık edince bizim insanımız “heralde işi biliyor” deyip geri çekilir zaten. Yakup Usta da bunu iyi bildiği için girdiği hemen her ortamda otoritesini kurardı. Ondan dişli biri çıkarsa eğer “yav ne biliyor, anca konuşuyor...” türevinden yine hor görür, beğenmezdi.




O gün de esnaf lokantasında, kalıpçısı, betoncusu, duvarcısı.. bütün ekip öğlen yemeğine gelmişlerdi. Herkes iştahla yemeğini kaşıklıyordu. Yakup Usta “bu patates aslında yemeğe girmez. Bak biraz daha pişse nişastasını salacak lapa lapa olacak.” diye diye aşçıyı gömmekle meşguldü. O esnada esnaftan Berber Hakkı “Yakup Usta afiyet olsun. Akşam mesain bitince bana bir uğrasan. Sana danışmak istediğim bir mesele var” deyince bizimkinin koltuklar biraz kabardı. “Neymiş o mesele?” diye soracak oldu ama adam “akşam konuşalım, akşam” diyerek lokantadan çıktı. Yakup Usta “aman neyse ne biz işimize dönelim” diye geçirdi içinden ve çayından son bir yudum alıp çıktı.

Akşama doğru Berber Hakkı’nın dükkanına doğru tuttu yolunu. Kapının önünde iki kişi tavla onuyordu. Yakup Usta’yı görünce ayağa kalktılar ve buyur ettiler. Önüne gelen çaydan bir yudum aldıktan sonra “deyin bakalım neymiş meseleniz” diye sordu. “Bu benim bacanağımdır” dedi Hakkı. “Bunların binasının alt katında bir dükkan yeri var. Gel gör ki içerdeki kolonlar yeri çok daraltıyor. Hele ortadaki.. Haliyle dolap, sergi rafı falan koymak pek mümkün olmuyor. Kiralamaya gelenler içeriyi görünce yüzleri düşüyor. Biz de diyoruz ki..” Lafının burasında bacanağına bir göz attı ve Yakup Usta’ya doğru hafifçe öne eğildi. O öyle yapınca Yakup Usta da kulağını ona yaklaştırdı. “Diyoruz ki orta kolonu tavana kadar kesiversek nasıl olur? Güzel kira getirisi var Yakup, anlıyon mu?” derken gözlerinin içi gülüyordu. “Bişeycik olmaz nolacak. Perdeleri sağlam o binanın zaten. Demirlerini bizim Ekrem bağlamıştı. Yer yerinden oynar o binaya bişe olmaz. Zaten mühendisler abartıyor. O kadar demire gerek yoktu ben o zaman da söyledim. Ama dinletemedim. Bir de gittiler ortasına kolon diktiler. Şahtı şahbaz oldu bina. Birşey diyeyim mi o mühendisleri yanıma verseler 2 ayda adam ederim de..” diye sazı eline aldı Yakup Usta. “Ama apartmandaki birkaç kişi yaygara koparıyor. Kafamıza göre iş yapamazmışız falan filan..” diye lafı kesilince bi duraladı. Hafifçe geri çekildi ve “ee benden ne istiyorsunuz?” diye sordu. “Bu iş için bir toplantı tertip etsek sen de gelsen de komşulara söylesen bir sıkıntı çıkmayacağını.” Burada da biraz sessiz kaldı Yakup Usta. Esnaf takımı, halden hareketten hemen anlarlar “tabii seni de göreceğiz. Sonuçta sözünü kıymeti var..” Bunu duyunca bi rahatladı Yakup Usta ama ardından ekledi “şimdi kolon kestiğinizde şikayet olursa iş uzar. Biz bir ara gelelim işi halledelim. Soranlara kiraladık, içerde tadilat var dersiniz olur biter. Orada kolon olduğunu kim biliyor zaten, farketmezler bile kestiğimizi. Zemine bi şap dökeriz, tavana da alçı tamir yapar bitiririz meseleyi” deyince “Oğlum! Bize bol köpüklü üç kahve kap” diye çırağı kahveye yolladılar. Keyif sigalarını yaktılar.

İki ya da üç gün sürdü sürmedi işi halletti Yakup Usta. İçerisi daha ferah gözüküyordu artık. Bir haftaya da kalmadı büyük bir market zincirine kiraya verdiler. Depozitodan da Yakup Usta’ya bir ikram verdiler. Herkes halinden memnun gözüküyordu. Apartmandakiler de sevinmişti bu işe. Alışverişlerini yapıp hemen evlerine çıkabiliyorlardı. Arabayı parketme, yürüme derdi yoktu.

Bir gün apartmanda oturanlardan biri marketin ortasına gözünü dikmiş duruyordu. Sonra avazı çıktığı kadar bağıra bağıra çıkıp gitti. Akşam apartmanın önündeki kalabalıkta biraz öfkeli bir ton vardı. O esnada Yakup Usta’nın telefonu çaldı: “Usta! Bi yol buraya gelsen. Apartmandakilerden biri kolonun kesildiğini görmüş yok şikayet edicem, kapattırcam bu dükkanı yok yıktırcam deyip duruyor. Gel de anlat şunlara hadi gözünü seveyim.” Arayan Berber Hakkı’ydı. Yakup Usta istemeye istemeye yolunu değiştirdi ve apartmanın önüne geldi.

Ne apartmanda oturan avukat Hilmi bey, ne öğretmen Aynur hanım ne bir başkası.. Kimse söz geçiremedi ne dükkanın mal sahiplerine, ne diğer komşulara. Yakup Usta kendinden emin üslubuyla zaten hepsini nakavt etmişti. Üstüne de apartmanın genel giderlerinin o kiradan karşılanacağı vaadi gelince herkes bi anda onlardan taraf oldu. İtiraz edenler saçlarını başlarını yolacak duruma gelselerde laf geçiremediler.

Haftalar, aylar geçti.. Yakup işine devam etti. Ara sıra berbere uğruyor, traşını orada oluyordu. Hakkı ondan para almıyordu. Ne de olsa kârlı bir iş yapmışlardı. Ne kârlı bir iş ama..

Bir yaz günü sabaha doğru şehir beşik gibi sallanmıştı. Yakınlarını arayanlar, sokakta biçare koşturan insanlar, iniltiler.. Korku filmi sahnesi gibiydi herşey. Ne Hakkının dükkanı kalmıştı ne kolonunu kestikleri apartman. Ancak tuhaf bir manzara vardı alanda. Kolonunu kestikleri apartmanın yan bloğu sapasağlam ayaktaydı. Alanda çalışan itfaiye erlerinden biri biraz şaşkın bir edayla “Bu ikiz bloklu bir siteydi. Nasıl oldu da biri yıkıldı diğer ayakta durabildi?” diye yanındaki arkadaşlarıyla konuşuyordu. O esnada yanındakilerden biri “kolon kesmiştir yüksek ihtimalle, kendini bilmezin biri” deyiverdi.

5 Yorumlar

Yapılan yorumlar onaylandıktan sonra gözükmektedir.

  1. Keyifle okudum. Yazara teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. İnsan yeterli olgunluğa erişmeyince koca gemiyi batırabiliyor böyle, Etrafımızda da ne çok var değil mi?..

    YanıtlaSil
  3. Anlık ve küçük çıkarların nelere sebep olabileceğini gösteren bir yazı olmuş, elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Yapma egosu yetmiyor her zaman her işi halletmeye tüm yaprakları dengedeyken insan doğru kararı verebiliyor. Yoksa bilmek öğrenmek süs diye mi verilmiş :)

    YanıtlaSil
  5. İnsan biliyorum dediğinde öğrenmeyi de bitiriyor. Çok güzel yazı teşekkürler

    YanıtlaSil
Daha yeni Daha eski