EN GÜZEL YORGUNLUK 2


    
Ali namaza başlamasının ertesi günü sabah gün ağarmadan kalktı. Her zamanki gibi bağ-bahçe işleri ve hayvanların bakımına başlaması gerekiyordu. Ama artık ilk sıraya namazı koymuştu. Abdestini alarak namazını kıldı. Sonra diğer işlerini yapmaya koyuldu.

Yoğun tempoda çalışırken kendini unuttuğu, yorgunluktan düşüp bayılacak gibi oluyordu. Ne de olsa köy hali… İşler aksatmaya gelmezdi. Ali de kendini bu kadar işe adıyor olması kendini ihmal etmesine neden oluyordu.

Ali yine yoğun tempoda çalışırken çoktan öğlen olmuştu. Köyün camisinin hoparlöründen yükselen ezan sesini duyunca dünya işlerine ne kadar daldığının farkına vardı. Ama bir güç ona işlerin bir an önce bitmesi gerektiğini fısıldıyordu. Sanki namazdan alıkoymak istiyordu.

Ali bir anlığına işleri yetiştirmesi gerektiğini düşündü ama aldığı karar aklına geldi. Abdestini aldı ve namazını kıldı. Namazdan sonra biraz dinlenmesi gerektiğini düşündü. Bu sefer ona işlerin yetişmesi gerektiğini fısıldayan bir ses yoktu. Biraz dinlendikten sonra enerjik bir şekilde işe koyuldu. Kalan işlerini hızlı bir şekilde bitirdi.

Günün sonunda eve geldiğinde işlerin nasıl bu kadar erken bittiğine kendi de inanamadı. Günün yorgunluğunu atarken bir yandan da düşünüyordu. Bugün ne yaptım da işler her zamankinden erken bitmişti? Oysa namaz için çalışmaya ara vermiş ve yarım saat de dinlenmişti.

Biraz düşündükten sonra anladı ki, sürekli çalışmakla verimli çalışmak aynı şey değildi. Dinlenip de enerjik bir şekilde çalışmaya devam edince daha verimli çalışmıştı. Artık çalışma programını namaz vakitlerine göre ayarlamaya karar verdi. Gün doğmadan uyanacak, öğlen vaktinde dinlenecek, ikindiye kadar da işlerini bitirecekti. 

Zamanla bu düşüncesini hayatına geçirmeye başladı. Daha verimli çalışıyor, kendine daha fazla vakit ayırabiliyordu. İşleri bittikten sonra bolca düşünüyordu. Biz niye varız? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Zihnindeki sorulara cevap bulmaya çalışırken, her cevaba delil de arıyordu. Bu delilleri hayatının başka başka alanlarına da test ediyordu. Ondan sonra inanıyordu.

İnandığı her gerçekten sonra şükrü artıyor gözü secde arıyordu. Bu hayatta secdeye kapanmak için o kadar çok delil vardı ki… Ali hayatının bir bölümünü namaz kılmadan geçirmişti. O yılların pişmanlığı vardı içinde. Bu eksikliği tamamlamaya kadar verdi. Namaz bir borçtu ve geç de olsa ödenmeliydi. Daha namaza başlayalı aylar olmasına rağmen bu şevk ve istek nereden geliyordu?

Ali büyük bir hevesle kılmadığı namazları kaza etmeye başladı. Azar azar başlamıştı. Önce sürekli hale getirmek istiyordu. Sonra miktarını arttıracaktı. Kaza namazı kılmaya başladığından beri namazda aklına başka şeyler geliyordu. Bazen tarlada yapması gereken bir işin detayı bazen de ahırdaki Sarıkız’ın rahatsızlığı… Tıpkı namaza ilk başladığı günlerdeki gibi…

Ali’nin canını sıkan bu durumu hemen çözmesini bildi. Namazda okuduğu ayetlerin anlamlarını düşünmeye başladı. Düşündükçe zihni açıldı, zihni açıldıkça daha çok düşünmeye başladı. Ne kadar da derin anlamları vardı bu ayetlerin… Düşündükçe hayreti arttı.

Her geçen gün daha konsantre bir şekilde namaz kılıyordu. Kaza namazlarının sayısını da arttırmıştı. İçi huzur doluydu. Ramazan geldiğinde namaza verdiği önemi oruca da verdi. İki ibadet bir arada olunca tadı daha bir başkaydı. Hele Ramazan’ın son on günü dünya işlerini asgari seviyeye indirmiş olanca gücüyle ibadete yönelmişti. Daha fazla ne yapabilirim diye düşünüp duruyordu.

Ali yaşadığı bu süreçte insanlarla olan ilişkiler de iyiye gitmiş, sosyal anlamda daha aktif biri olmuştu. Kendine her geçen gün başka bir olumlu davranış katıyordu. Bunu yaparken de hayatının diğer alanlarındaki işleri de ihmal etmiyordu. Bütün bu süreçler boyunca bir şey dikkatini çekmişti; kendine kattığı her olumlu davranışın ardında bir sınav geliyordu.

Namaza başladığında günlük işler aklına geliyordu. Oruç tutarken mide ağrısı kendini hatırlatıyor, tutmasan mı acaba diye göz kırpıyordu. İnsanlarla iyi ilişkiler kurduğunda, yediği kazıklar canını sıkıyordu.

Şimdi de 5 vakit dışında kıldığı namazların artması, ona bir şeylerin fısıldayacağı anlamına geliyordu. Öyle de oldu; “sen zaten çok iyi namaz kılıyorsun, sen farklısın. Kimsenin yapmadığı bir şeyi yapıyorsun” gibi insanı kibre sürükleyecek şeyler zihninde uçuşmaya başladı.

Ali bunu hemen fark etti. Abdesti olmasına rağmen tekrar abdest aldı. Bilincini açtı ve namaza durdu. 1, 2, 3, 4,… derken ne kadar kıldığını kendi de hatırlamadığı bir noktaya geldi. Zihninde, okuduğu her ayetin, ağzından çıkan her kelimenin anlamıyla hem şükür hem hamdediyordu. Secdede dakikalarca kalıyor, o küçülmüş ve aciz haliyle yalvarıyordu.

Namazın ne kadar sürdüğünü hatırlamıyordu. Ama hiç hata yapmadığının farkındaydı. Bilinci açık, ne yaptığını farkındaydı. Sadece saymadı, sayamadı… Son rekatlarda dizlerinden aşağısının titrediğini, ayakta durmakta zorlandığını hissetti. Düşüp de namazın bozulmasını istemedi. Selam verdi ve namazını bitirdi.

Ellerini açıp duasını ederken kıyafetlerinin üzerine yapıştığını terden sırılsıklam olduğunu hissetti. Yüzünden süzülen terler gözyaşlarına karışıyordu. Çok mutluydu. Yaptığı ibadetin, yakarışın, af dilemenin kabul olduğunun mu habercisiydi acaba?

Bunu bilmeye imkân yoktu ama… Yıllarca gün boyu çalışan Ali hiç bu kadar yorulmamıştı. Ama bu öyle bir yorgunluktu ki başka bir şeye değişilmezdi. İlk namaz kıldığında aldığı lezzetin daha yoğun hâli… Ve çok güzeldi… Çünkü namaz onun için en güzel yorgunluktu…

Yorum Gönder

Yapılan yorumlar onaylandıktan sonra gözükmektedir.

Daha yeni Daha eski