Babası askerdi. Babası ve ağabeyinin etkisiyle meslek lisesinde okumuştu. En azından bir mesleği olur, boşta kalmaz diye düşünmüşlerdi. Ağabeyi Atakan da aynı düşünceyle meslek lisesinde okumuştu.
Ağabeyi askerden sonra memur olmuştu. Ama yıllar içinde memurluğun ona göre olmadığını anlamıştı. Bu işi yapmak istemiyordu ama babasını ikna etmek zordu. Ne yapıp edip babasını ikna etti ve işten ayrıldı. Birkaç başarısız denemeden sonra bir konfeksiyon atölyesine ortak oldu. Emekliliği yaklaşan babası oğluna destek olmak için hızlı bir kararla emekli oldu. Oğluyla atölyeye gidip gelmeye başladı.
Bir süre sonra işlerinin yoğunlaşması ile Hasan’ı da konfeksiyon atölyesinde çalışmaya ikna ettiler. İşte ne olduysa ondan sonra oldu ve hepsinin hayatı değişmeye başladı.
Üçü de birbiriyle uyumlu değildi. İlişkilerinde belli bir mesafe vardı. Baba, ağabey, kardeş rolleri sayesinde idare ediyorlardı. Ama artık üçü de işyeri sahibiydi. İşleri istişare ederek yürütüyorlardı. Ama patronun kim olduğu belli değildi!
Hasan’ın “her şeyi en iyi ben bilirim” düşüncesi işleri çıkmaza sokmaya başlamıştı. Bu duruma kayıtsız kalamayan Atakan kendi kararlarını almaya başladı. Hasan’ın her konuda kendisine muhalefet etmesini çekemiyordu. Böylelikle iş yerinde istişare azaldı, zamanla da neredeyse sıfıra indi. Babası da yaşı büyük olduğu için genellikle Atakan’ı destekliyordu.
İş ile ilgili süreçlerde, başka insanların uyguladığı doğru yöntemler yerine kendilerince yöntemler deniyorlardı. Bir yöntem deniyor olmayınca başka bir yöntem deniyorlardı. Doğru yöntemi bulunca da onu uyguluyorlardı.
Hasan mevcut durumdan rahatsızdı ama sivri dili yüzünden kendisini doğru ifade edemiyordu. Bu ikisi birleşince satış-pazarlama faaliyetlerinden el çektirildi. O da içine kapanıp sadece atölye işleyişine odaklandı. Aslında aile şirketlerinde ya da ortaklık yapılarında konu bazlı ustalık iyiydi. Ama her iki kardeş de kendi kararları ile işlerini ilerletiyorlardı. Ayrıca usta değil çırak olduklarının farkında değillerdi.
İlerleyen günlerde Atakan’ın aldığı kararlarla banka kredileri havada uçuşmaya başladı. İşler büyürken Atakan bunu daha da hızlandırmak istiyordu. Bir yandan büyümek için harcanan paralar, diğer yandan ödenmesi gereken banka kredileri bütçelerini her geçen gün daha fazla sıkıştırıyordu. Banka kredilerini ödeyemez hale gelince kendilerini tefecilerin kucağında buldular. Bu istemedikleri bir sonuçtu ama tercihleri onları bu yola sokmuştu. Sahip oldukları ev, araba türünden mal varlıkları da kısa sürede ellerinde uçup gitti.
Durum toparlanamayacak noktaya gelince Hasan kendi yolunu çizmek için ortaklıktan ayrıldı. Ama her şeyin doğrusunu bilen Hasan başkalarının patron olduğu yerde çalışmaya hazır değildi.
Otellere satış yapan terlik atölyesinde çok tutunamadı! O dönem trend olan maske işinde de çok başarılı olamadı. Apartman sitelerinin teknik servisinde çalıştı bir süre. Oradan da işten anlamayan yöneticisi yüzünden ayrıldı. Askeri araçların iç döşemelerinin yapıldığı fabrikada çalışmaya başladı. Oradan da ayrılması uzun sürmedi. Neticede ustabaşının bu kadar bilgisiz olması kabul edilemezdi!
Hasan bir işe girmek için zorlansa da çıkmak için hiç zorlanmıyordu. Ya armudun sapı vardı ya üzümün çöpü…
Dört yılda yedi tane iş değiştirmişti. Hepsinde de suçlayacak birilerini bulmuştu. Kendi sütten çıkmış ak kaşıktı! Kendisinin ne kadar uyumsuz biri olduğu hiçbir zaman aklına gelmiyordu. Kendisine faydalı olmaya çalışan arkadaşları, kardeşleri ona yol göstermeye çalışıyordu ama o kendi belirlemediği hiçbir yola girmiyordu.
Hasan artık 50’li yaşlarındaydı.
Başkentin eski mahallelerinde kirada oturuyordu. Kimine göre emekliliğin keyfini sürüyor kimine göre kaçırdığı fırsatların, ödemediği bedellerin ceremesini çekiyordu. Ama hâlen her şeyi kendi biliyordu!
Bir insan kendisi için yapılan bir yardımı neden geri çevirir, neden kendi bildiğini okur? İnsanın kısacık yaşamı boyunca, ona yardım edecek birilerinin olması bile şükür sebebi değil midir?
Her insanın iyi bildiği, her insanın hiç bilmediği konular vardır. İnsanlar kendisinde olmayanı tamamlamak için iletişim ve ilişki kurar. Ve başkalarında eksik olanı tamamlamak için de…
Neticede her bilenin üzerinde daha iyi bilen vardır! Önemli olan, sınırlı dünya hayatında karşımıza çıkan olaylara doğru tepkiler vererek yolumuza devam etmektir. Bizim geçtiğimiz yollardan daha önce birileri geçti. Onlar neyi doğru yaparak ilerlediler, neyi yanlış yaparak yerinde saydılar?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, yaşanan olaylardan ve insanlardan deneyim çıkararak geleceği tasarlamamızı sağlayacak bilgiler verir. Ya bu bilgilerden faydalanarak yol alırız; ya da her şeyi kendimiz bilir, hep bir yol ararız.