Saat 09:26.
Sınavın başlamasına 4 dakika kalmıştı. Gizem aylardır hazırlandığı sınava girecekti. Yıllardır hayalini kurduğu yurtdışına çıkmasının anahtarı olan bir sınav. O yüzden de uzunca bir süredir çalışmıştı. Yanında her şeyin yedeğinden de vardı. İki kalem, iki silgi, iki pet şişe su…
Bir yaşam tarzıydı onun için tedbir.
Sınava girerken de bu durum farksızdı. Sınav dört bölümden oluşuyordu. İlk üç bölümü bir gün, diğeri de öbür gündü. Kendinden emin bir şekilde soruları çözdü. Sonra bir de üstünden sağlamasını yaptı. Güven içinde sınav salonundan ayrıldı. Ertesi gün de konuşma sınavı için gelecekti. O günün akşamında arkadaşı Selin ile telefonda konuşuyordu:
Gizem, ülkesindeki yaşam standartlarından pek memnun değildi. Emeğinin karşılığını alamadığını düşünüyordu. Üstüne bir de kendisini anlamadığını düşündüğü ailesi vardı. Tartışmasız bir günleri yoktu. O da bu olanlardan çok bunalmıştı. Okul desen, aynı durumdaydı. Sınıf arkadaşlarının her biri ayrı telden çalıyordu. Kendisinin sürekli buraya ait olmadığını hissediyordu. Onun için artık tek çare yurtdışına çıkmak kalmıştı.
İşte bu amacına odaklanarak geçmişti son birkaç yılı. Her sene artan bir istekle… Hayatının tek gayesi haline gelmişti desek yanlış olmazdı. Selin ile konuşmasından sonra tekrar yapıp yatağına geçti. Tabi öncesinde rutin bakımları vardı. C vitamini serumları, yüz maskeleri ve niceleri… Pijamalarını giyip yatağa girdi. Sonrasında yurtdışı hayalini düşünüp gülümseyerek uykuya daldı.
Konuşma sınavı da ilkiyle aynı saatteydi. Babası bırakacaktı sınava gireceği okula. Onun da işyerine giderken yolu üstünde kalıyordu bu okul. “Başarılar diliyorum kızım” diyerek uğurladı babası. Sınav binasına doğru yürümeye başladı. Kapıda bir liste asılıydı. Gizem beşinci sıradaydı. Sırasını beklerken aklında tek bir hayali vardı. Bu hayale dalmışken ismi çağrıldığında birden irkildi. Derken sınava girdi ve çıktı. Hiçte fena geçmemişti. Artık sonuçları bekleyecekti. Bir hafta sonra açıklanacaktı.
Bu bir hafta Gizem için geçmek bilmedi. Sonlara doğru geldikçe heyecan doruktaydı. Sınavı geçip ayağını bir yurtdışına atsın, her şey bitecekti. Sonuçların açıklanağı günün sabahı sevinçle uyandı uykusundan. Kendinden emindi. Sonuç olumlu gelecekti. Ve öyle de olmuştu.
Sevinçle hemen can dostu Selin’i aradı. “Başardım” dedi. “Artık bitti. Kurtuluyorum buradan” diyordu. Detayları konuşmak üzere arkadaşını dışarda kahve içmeye çağırdı. Yarım saate buluşacakları yerde olacağını söyledi. Arkadaşı geldikten sonra da her şeyi anlattı. Yüzü gülüyordu Gizem’in anlatırken. Hayalinin önünde bir engel kalmamıştı artık.
Sonraki süreçte yurtdışına çıkmak için gerekli belgeleri hazırlamak vardı. O zaten çoğunu önceden hazırlamıştı. Sınav belgesini de ekleyerek evrak işlerini tamamladı. Valizi zaten haftalar öncesinden hazırdı. Son bir iki bir şey ekleyecekti. Sınav sonucundan sonra onları da tamamladı.
Biletini sınav sonucundan sonra ayarlamıştı. Uçağı sabah çok erken bir saatteydi. O yüzden de erkenden havalimanında olması gerekiyordu. Tabi yine babasına işi düşmüştü. Adam buruk bir şekilde uyanıp kızını havalimanına götürdü. Gitmesine pek gönlü yoktu babasının. Çünkü kız başına Amerika’da ne yapar, ne eder şüpheleri vardı. Ama Gizem’in bu hayalini de bildiği için ses etmedi. Aklının bir köşesinde her zaman geri döneceği ihtimali vardı. Ona göre Gizem çok fazla dayanamayacaktı yurtdışında. Bunu nerden biliyordu? Çünkü kendisi de gençliğinde böyle bir sevdaya kapılmıştı. Beş yıl yaşadıktan sonra vatanına dönmek için gün saymıştı. Ülkesine dönünce de “bir başkadır benim memleketim” diyordu. “Madem bu kadar memleket sevdalısıydın, neden onca yıl kaldın” diyenlere de zorunda olduğunu söylüyordu.
Gizem’i vaktinde havalimanına yetiştirmişti. Uçak havalandığında da içi kıpır kıpırdı. Uzun bir yolculuktan sonra varmıştı hayallerinin ülkesine. Öyleydi ya; Amerikan rüyasıydı bu. İndikten sonra kalacağı paylaşımlı eve doğru geçti. Ev arkadaşı Güney Koreli bir kızdı. Tanıştıktan sonra hemen odasına yerleşti. Ertesi gün işbaşı yapacaktı. Bir ayaküstü lokantada garson olarak çalışacaktı. Bundan gocunmuyordu çünkü daimi bir iş değildi. En azından ortama alışana kadar sürecekti. İdare ediyordu yani.
İlk gün jet lag olmasından mıdır bilinmez, çok yorucuydu. Eve gelmesiyle yatağa girmesi bir oldu. Arkadaşıyla bile konuşamamıştı. Ertesi gün yine erkenden işe gidecekti. Gel zaman git zaman, bu bir rutin olmuştu. Günler, haftaları, haftalar ayları kovalamıştı. Gizem, Amerika’daki altıncı ayını doldurmuştu. Ve kendini hala aynı işte çalışırken bulmuştu. Süreç içinde başka iş ilanlarına da bakıyordu. Ama bu düşündüğü kadar kolay olmamıştı.
Başlarda hiç istediği gibi iş bulamıyordu. Sonra “acaba nasıl” cinsinden işlere özgeçmişini gönderdi. Çok azı mülakata çağırdı. Onlar da olumsuz sonuçlanmıştı. Bu bir süre böyle devam edince Gizem’in içindeki karamsarlık giderek artıyordu. Yıllardır hayalini kurduğu yurtdışında yaşam, hayalindeki kadar kolay değildi. Bir yılın sonunda istediği gibi bir işe girmişti. Ancak oradaki çalışma ortamı ve kuralları Gizem’e pek de uymamıştı. Bir yıl geçmesine rağmen kendini hala bir yabancı gibi hissediyordu. Bu durum yeni işyerinde geçen birkaç aydan sonra da değişmemişti. Gizem’in karamsarlığı artık dayanılmaz bir hale gelince telefonla aradı.
Babası onu sakinleştirip, “Tamam kızım, sen dert etme. Biletini ayarlıyorum. Yarın buraya, yanımıza geliyorsun. Gelince her şeyi oturup konuşuruz” diye onu teselli ediyordu.
Gizem, ertesi gün yurda dönüş yaptı. Amerikan rüyası bir yıl üç buçuk ay sürmüştü. Eve döndüğünde ise anne babasına sarılıp ağladı uzunca…
Bir yurtdışı hayali daha yarım kalmıştı. Gizem, sadece kulaktan dolma bilgilerle gittiği yurtdışında çok uzun dayanamamıştı. Oysa hayatını değiştiren bir karardı bu. Bunun için kimseye danışmamıştı. Sadece daha önce gidenlerden duyduğu mutlu hikâyeler vardı hesabında. Oysa onlar sadece işin güzel tarafını anlatıyordu. Orada yaşamın karanlık yüzünden kimse bahsetmiyordu.
Bir iş yerine girmeden önce yeni eleman birkaç gün denenir. Bazı uygulamaları satın almadan önce deneme sürümü kullanılır. Başka konularda tedbirli olmasına rağmen bu konuda bir tedbiri yoktu. Artısını eksisini tartmadan ve öncesinde bir ön atak yapmadan çıkmıştı yurtdışına. Ve sonu da diğer yarım kalan hikâyeler gibi mutsuzdu…
Asıl kararları vermeden önce ön kararlar verilir. Harekete geçmeden önce danışılır, fikir alınırve sonra karar verilir. Kararı verdikten sonra da ona sadık kalınır, net olunur. Çünkü bir süreçte sadece avantajlar bulunmaz, dezavantajları olan yanları da vardır.
Oysa Gizem ne birine danışmış ne de önden değerlendirme yapmıştı. Olay sonrasında ise sonuç olması gerektiği gibi olmuştu.
Zira gerçek, eninde sonunda gerçekleşmişti.