Bir süredir görememişti Özgül’ü. Muhabbetler vardı. Ne de olsa okulun sınav bürosunda, tüm sınavlardan sorunlu biri olarak çalışıyordu Özgül. İsmail ise sadece derslere giren bir öğretmendi. Doktorasını 2023 yılında bitirmiş. Öğretmenliğinin yanı sıra talep gelmesi halinde doktora yapanlara yardımcı oluyordu. Özgül de bunlardan biriydi. İsmail, onlar için “doktorazede” diyordu. Çektikleri gereksiz (!) acıları anlayabiliyordu. Çünkü kendisi de çekmişti. Bu yüzden de onlara yardımcı olmaktan keyif alıyordu.
Özgül; hem sınav bürosunun yoğunluğu, hem ailevi, hem de derslerin verdiği yükle boğuşuyordu. Üstüne bir de doktorayı bitirmek ona hayal gibi geliyordu. Her denk geldiklerinde İsmail onu “bitince üzerinden büyük bir yük kalkacak” diye telkin ediyordu. Özgül ise buna inanmak istiyordu. Mükemmelliyetçi yapısı onu hem iş hayatında hem de aile hayatında zorluyordu. Oysa bu dünyada insanın yaptığı her şey noksandı. İlla ki bir eksiği olacaktı. Ancak herkesin bunu idrak etmesi farklı zamanlarda oluyordu. Özgül’ün de zamanı vardı.
Akademik sohbetler bir süre daha devam etti. Ders programlarının da çakışması yüzünden bir süre görüşemediler İsmail ile. Ancak bir süre sonra İsmail merak eder oldu Özgül’ü. Çünkü program çakışmasından öte bir şey olduğunu seziyordu. Nitekim bu hissiyatının doğru olduğunu sonradan oda arkadaşıyla yaptığı konuşmayla anlayacaktı.
“Özgül bu aralar depresif modda takılıyor” demişti oda arkadaşı. Akademik anlamda değildi bu depresyon hali. İsmail ile yapacakları ortak çalışma da sekteye uğramıştı bu ruh hali yüzünden. İsmail müdahale etmek istemedi. Ne de olsa bir yardım talebi gelmemişti. İsmail, okulda danışılan biriydi. Özgül haricinde oda arkadaşı da ona arada farklı konularda fikrini soruyordu. İsmail ise bilgisi kadarıyla onlara yardımcı olmaya çalışıyordu. Özgül için de durum farksızdı. Ondan bir adım bekliyordu.
Denk geldikleri bir gün Özgül’e nasıl olduğunu sordu İsmail. O ise “Aman, öyle işte” deyip geçiştirdi. Başka bir konuşma da ise içini döktü. Kızı ona Yaratıcı hakkında sorular soruyormuş. Özgül de mükemmelliyetçi yapısıyla ona cevap vermekte zorlanıyordu. Tabi tek sorun bu değildi. Çocukken de sürekli din ile ilgili umut kırıcı yaşantısı da cabasıydı. “Cehennem” ile ilgili ayetler onda derin bir yer etmişti. Bir süreçten geçtiği aşikardı Özgül’ün. İsmail ise ona elinden geldiğinde yardımcı olmaya çalışıyordu. Özgül, “inanmak istiyorum” diyordu. Kafasındaki Yaratıcı sürekli cehennem ile korkutan bir figürdü. Çocukluğundaki büyükleri sürekli korkutan, insanların umudunu kıran ve kulaktan dolma bilgiler sunmuştu ona. Bu da onda Yaratıcı’nın sadece cezalandırıcı bir kimliği olduğu imajını oluşturmuştu.
İsmail ise ona öyle olmadığını farklı örneklerle anlatmaya çalışıyordu. Cehennem kadar cennetten de bahsediyordu Yaratıcı. Yani insanın umudunu diri tutan bir tavrı vardı. İsmail de bunlardan bahsedip, Özgül’ü Kitab’a yönlendiriyordu. Aradığı tüm cevapların orada olduğunu da ekliyordu. O ise buna inanmak istediğini söylüyordu. Kafasında hala çocukluk travmaları vardı. Gözünü korkutan, Yaratıcı’yı sadece cezalandırıcı olarak tanıtan yaşantıları…
Gündelik hayatta farklı kişilerden ve okuduklarından anladıkları da zihnini iyice bulandırmıştı. Aslında Özgül’ün entelektüel bir yapısı da vardı. Yani öyle ezbere konuşan birisi değildi. Araştırmayı severdi. Okuduklarına direkt inanan bir tip değildi. İrdeliyordu. Buna rağmen din ile ilgili farklı mecralardan yapılan yanlış bilgilendirmeler onun kafasını karıştırmıştı. Şimdi bir de kızı sorunca… Artık debeleniyordu bu konuda.
Bir gün İsmail ona bir kitaptan bahsetti. Bu kitap verdiği açıklamalarla nispeten konuyu biraz daha anlaşılır kılıyordu. İsmail sürekli Özgül’ün yanında olamazdı. O da zaten irdelediği için bu ek bilgilerle destek görebilirdi. Özgül’ü merak sardı. Bu kitabı almak istiyordu. İsmail ise kendisinde olduğunu ve isterse ona getirebileceğini söyledi. Derken bu konuda anlaştılar. O süre içinde İsmail sosyal medyada önüne denk gelen (!) bir videoyu Özgül ile paylaştı. O ise “Hah, bana bunlarla gel” demişti. Aslında doğru bilgilerle zihnindeki o sis bulutları yavaşça dağılıyordu. Gerçekten de insan zihni gerçeği hemen kabul ediyordu.
İsmail elinden geldiğince ona yardımcı olmaya çalışyordu. Kitabı getirdiği gün ise Özgül’ü odasına çağırdı. Kitabı verdi. Özgül, bir süre inceledi. Kafasındaki soruları sordu. İsmail ise cevapladı. Şunu da ekledi: “Bu Kitap Yaratıcının söyledikleri. Dolayısıyla gerçek. Hemen anlamayabilirsin. Ama bunun gerçek olmadığını kanıtlamaz.” Bunu çeviren bir insan olduğu için aklına yatmayan durumlarda farklı kişiler tarafından çevrilenlere de bakmasını tavsiye etti.
O sırada başka bir konuyla ilgili soru sormuştu Özgül. Kadınlarla ilgili. İsmail ise Kitap’tan bir ayetle durumu açıklamaya çalıştı. Farklı yerlerden örnekler vererek, ona aslında Yaratıcı’nın kısıtlayıcı veya cezalandırıcı olmadığını ama insanı insandan daha çok sevdiğini anlatmaya çalışıyordu. Bu sohbet esnasında Özgül’ün gözleri dolmuştu. İçinde kim bilir ne fırtınalar kopuyordu. Bir yandan da aslında Yaratıcı’nın merhametli olduğuna inanmak istiyordu. Belki de gözünden istemsizce dökülen yaşlar bunun bir yansımasıydı.
Sohbet sonrası teşekkür edip ayrıldı odadan Özgül. İsmail’de ise ona yardımcı olmanın verdiği bir memnuniyet vardı. Ve ona bu sürecinde yardımcı olması, işini kolaylaştırması için Yaratıcı’ya dua ediyordu.
Bu hayatta nice Özgül’ler var. Ama herkesin yanında her zaman bir İsmail olmayabilir. O yüzden Yaratıcı insana çoğu defa “Hiç akletmez misiniz?” diyerek düşünmeyi ve olaylara bilinç vermeyi tavsiye ediyordu. Özgül’ün öyküsü bize şunu da gösteriyordu. İnsan, algıda seçici olmalıydı. Elbetteki çocuklukta bize yaşatılan veya dayatılanları geri alma gücümüz yok. Ancak bundan sonra algıyalacaklarımızı filtrelerden geçirebiliriz. Ayrıca Özgül gibi her şeyi hemen kabul etmeden önce irdelemenin de önemini vurgulamak gerekir. Bu, Yaratıcı’nın da tavsiyesi ile uyumludur.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi de verdiği seminerlerin müfredatını oluştururken bilgileri belirli filtrelerden geçirir. Bu filtlerin birinden dahi geçmeyen bilgiyi müfredatına almaz. Geçen bilgi ise gerçek bilgi olarak kabul edilir, çünkü tutarlılık testlerinden geçmiştir.
Bizler de duyduğumuz veya okuduğumuz bir bilgiyi olduğu gibi kabul etmeden önce tutarlılık testlerinden geçirmeliyiz. Zira filtrelemeden zihnimize aldığımız bu bilgiler gün gelir inanç haline gelir. Ve zihnimizde yer edinmiş bu yanlış inançlar hayatımız boyunca bizi sürekli kovalayabilir. Bundan ise ancak düşünerek, irdeleyerek ve bilinç vererek kurtulabiliriz. Yani aklederek… Aynen, Yaratıcı’nın tavsiyesi gibi…