İnsanların günlük hayat içerisinde başkalarıyla ilişkide, iletişimde olmaması mümkün değildir. Eğer dağda yalnız yaşamıyorsa… Mutlaka birileriyle bir şekilde iletişim kuruyor olması gerekir. Dağın başında yaşıyor olsa da aslında bu durum değişmez. Bu sefer de doğayla iletişim kurmak zorunda kalır.
Konumuz insanların birbirleri ile iletişimi. İşte bu noktada da basitçe ortada bir mesaj var. Bu mesajı veren birisi ya da birileri olmalı. Ve bu mesajı alan birisi ya da birilerinden söz etmemiz gerekir. Tam bu esnada insanın farklı duygular içinde olması da kaçınılmazdır.
İnsanların davranışlarını belirleyen yüzlerce faktörden bahsedebiliriz. Yaş, kültür, deneyim, cinsiyet, çevre gibi... Tüm bunların sonucunda da insanların karakter ve kişilikleri oluşur. Bu şekilde de bir stilleri meydana gelir. Ve bu stil çevresindeki insanlar tarafından algılanmalarını sağlar. Güler yüzlü, dürüst, çalışkan ya da somurtkan gibi nitelemelerle tanımlarız. İyisiyle kötüsüyle bir sürü farklı tanımlamalar vardır. Ama bir tanesi vardır ki karşıdakileri her zaman rahatsız eder. Benmerkezcilik… Dünya benim etrafımda dönüyor düşüncesidir.
Abdullah, Harun ve Timur çalıştıkları iş yerinde tanışmışlardı. Ve kısa bir süre sonra çok samimi olmuşlardı. Çalıştıkları firmanın farklı şubelerinde yöneticilik yapıyorlardı. Çalışma saatleri bittiğinde çoğu zaman buluşup birlikte vakit geçiriyorlardı. Haftalık izin günlerini bile birbirlerine göre ayarlıyorlardı. Bu şekilde o günü de birlikte geçiriyorlardı.
Üçü de işkolik olduğundan buluştukları zaman da konu genelde de iş üzerinden dönerdi. Farklı şubelerde olduklarından aralarında tatlı bir rekabet vardı. Genellikle de bu rekabeti Abdullah’ın söylemleri, soruları körüklüyordu. İçlerinde en başarılı olmak, öne çıkmak isteyen Abdullah’dı. Satış ve hizmet gibi konularda sürekli karşılaştırma yapıyorlardı. Yöneticilerinin yaptığı mağaza ziyaretlerinin sonuçları, hedefleri her zaman öncelikliydi.
Bu bir süre daha böyle devam etti. Fakat Abdullah işyerinde bazı problemler yaşıyordu. Yaşadığı problemlerden dolayı da işten ayrılma kararı aldı. Aralarında en hırslı olanı da oydu. Bu gelişmeden sonra eskisi kadar olmasa da görüşmeye devam ettiler.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra Timur İstanbul’a yerleşti. Kariyer fırsatlarını daha iyi yakalayabileceğini düşünüyordu. Şirketin merkezinin bulunduğu şehirde, en önemli şubelerinden birisine geçmişti. Kendisini daha iyi gösterebilmek için canla başla çalışıyordu.
Abdullah da aynı sektörde başka bir firmada işe başladı. Çok hırslı olduğu için o da canla başla çalışıyordu. Onun işe girdiği firma nispeten daha küçüktü. Firmanın yaşadığı hızlı büyüme sonucunda kariyer imkanları daha genişti. Bunun sonucunda Abdullah kendisine daha iyi pozisyonda çalışma fırsatı yakaladı.
Üç arkadaş fırsat buldukça görüşmeye devam ediyorlardı. Abdullah, benzer pozisyon imkanını arkadaşları için de yakalamaya çalışıyordu. Nihayetinde uygun bir zamanda Harun’un da işe girmesine aracı olmuştu.
Timur çalıştığı firmada terfi noktasına gelmişti. Ama onun girişimleri olumsuz sonuçlanmıştı. Abdullah’ın çalıştığı firmada uygun pozisyon olduğunda, Timur da geçiş yaptı. Ve artık üç arkadaş yine aynı yerde çalışmaya başladılar. Abdullah bir noktada diğer arkadaşlarının işe girmesine vesile olmuştu. Bunun için diğerlerinden saygı ve hürmet bekler hale gelmişti. Buluştuklarında bunu dolaylı yollardan dile getiriyordu. Kendi yaptıkları, iş yerindeki başarıları, aldığı kararlar, yaptığı farklı uygulamalar… Sürekli bunların konuşulmasını tercih ediyordu. Farklı konulardan konuşmalar olduğunda konuyu buraya sürüklüyordu. Ne yapıp edip kendinden bahsedilecek şekilde konuşmanın akışını değiştiriyordu.
Tekrar birlikte çalışmaya başlamalarının ardından iki yıl kadar geçmişti. Abdullah, bir üst pozisyona terfi etti. Ve arkadaşlarının yöneticisi konumuna geldi. Artık aralarındaki ilişki başka bir boyuta taşınmıştı.
Abdullah işle ilgili konularda son derece hassastı. Bu hassasiyetinin çok tepki çekmesini istemiyordu. Bu yüzden arkadaşlarına diğerlerinden daha acımasız davranmaya başlamıştı. Dışarıdan bakıldığında bu çok net bir şekilde görülüyordu. Görülmesine rağmen Abdullah bu durumun farkında değildi.
Harun bu duruma çabuk ayak uydurmuş görünüyordu. Ama Timur gördüğü yanlışları söylemekten çekinmiyordu. İş dışında daha az vakit geçirmeye başlamışlardı. Bir araya geldiklerinde Abdullah’ın aldığı takdirler gündem oluyordu. Sonrasında yeni aldığı ev, eşine aldığı araba, evinde beslemeye başladığı köpek, katıldığı iş yemekleri, giydiği şık kıyafetler, çocuklarının okuduğu özel okullar… Sohbetleri artık bu konularla başlar olmuştu. Ve benzer konularla devam ediyordu. Ama Harun ve Timur’la ilgili konuları yüzeysel olarak konuşuyorlardı.
Bazen diğer arkadaşları da bu toplantılara dahil olurdu. Ve bu durumu net olarak fark ediyorlardı. Hatta bazıları artık Abdullah’ın olduğu ortamlardan rahatsız oluyorlardı. Bu yüzden Harun ve Timur ile ayrıca görüşür hale gelmişlerdi. Bir süre sonra bu durum, Timur için katlanılamaz bir hal aldı. Bu yüzden işten ayrıldı ve başka bir firmaya geçti. Timur da artık Abdullah’ın olduğu ortamlara girmekten kaçınır olmuştu. Harun tüm bu olanları kabullenmiş ve devam ediyordu.
İşin kötüsü bu olup bitenlerden Abdullah’ın haberi yoktu. Kendisindeki değişimi ve çevresinin bundan nasıl etkilendiğini fark edemiyordu.
Hayatta boşluk yoktur.
Boşluklar bir şekilde mutlaka doldurulur. Ama bize düşen bu boşlukların nasıl dolduğunu irdelemektir. Hayatımızdan kimler çıktı ve sonucunda kimler girdi? Çıkanlar neden çıktı, girenler neden girdi? Bu detayları çok iyi analiz edebilmek gerekir.
İnsan çevresindekilerin ortalamasıdır. Neye doğru dönüştüğünü buradan anlayabilir. Yönünün nereye doğru evrildiğini görebiliyor olması lazım. Ben merkezci insanların etrafında zamanla ondan fayda sağlamaya çalışanlar kalır. Ya da onu basamak olarak kullanmaya çalışanlar…
Eğer insan, kendisinden öteye geçemiyorsa, başkasına nasıl faydası olur! Karşısındakinin hiçbir ihtiyacını karşılayamaz hale gelir. Benim için değerin de benim ihtiyacımı karşılayabildiğin kadardır.
Benci diyenlerin bir gün senci olması dileğiyle…