Porsiyonluk Hayat



 Bünyamin biraz zorlanarak da olsa üniversiteden mezun olmuştu. Artık çalışma hayatı onu bekliyordu. Okul zamanındaki “çalışınca şu kadar kazanacağım” söylemleri “ne iş olsa yaparım” olarak değişmişti. Evet, gerçekten ne iş olsa yapmaya karar verdi. İlk fırsatta gurbete çalışmaya gitti. Öğrenme isteği ve çalışma hayatı telaşı her tarafını sarmıştı. Bir iki senede iş hayatına alışmıştı. Sonrasına gelen askerlik ve yine gurbetteki iş hayatı onu iyice iş kolik yapmıştı. Hayat o fark edemeden akıp gidiyordu. Bir an kafasını kaldırıp neler oluyor diye baktı, hayata. Bu seferde etrafında tek bir cümle “hadi ne zaman evleniyorsun?”. Oysa etrafında iyi aile örneği yok denecek kadar azdı.

Biraz mahalle baskısı ve birazda baba olma isteği onu gelin adayları ile tanışmaya itti. Birkaç başarısız denemeden sonra gönlünün sultanını bulmuştu. İlk defa doğmuş gibi hissediyordu. Her şey çok hızlı geliştive 6 ay içinde evlendi. Hemen ardından gelen çocuk zaman yönetimini sekteye uğratmıştı. Hayatı akıyordu ama sanki o figürandı. Daha planlı olması gerekirken, her isteğinin peşinde koşmaya devam etti. Bu bitmek bilmeyen istekler etrafını sarmıştı. İlk önce arkadaş görüşmelerinde aksamalar başladı. Bunu gör ardı edilecek bir işaret olarak yorumladı. İşlerde aksamalar, olunca ya zaten bana çok iş veriliyor dedi. Bir biri ardına gelen işaretleri görmediği yetmezmiş gibi bunları yeni istekler ile kapatmaya çalışıyordu. Zaman geçtikçe Bünyamin isteklerin hızına yetişemez oldu. Bu yetişememe hali onda baskı oluşturmuştu. Yaptığı her işte acele ediyor ve hatalı kararlar veriyordu. Çaba sarf etmeden yaptığı işlerden beklediği sonuçlar gelmemeye başlamıştı. Sonuçlar gelmedikçe suçlu belliydi, tabi ki dış dünyaydı onu bu hale getiren. İsteklerin bir de maddi boyutu vardı. Daha önce gelecek için yatırım yapabiliyordu. Artık ay sonunu bile getiremez hale gelmişti. Kredi çekip kredi kartı borcu kapatıyordu. Yarınını göremez olmuştu ve anlık yaşıyordu. Bu anlık yaşamına bir isim bile bulmuştu: “Porsiyonluk hayat”.

1 porsiyon mutlu aile pozu

1 porsiyon gurur

1 porsiyon hobi

1 porsiyon arkadaşlık

1 porsiyon bilinç

1 porsiyon şikâyet

1 Porsiyon çay

    Bu porsiyonluk hayatında hem maddi hem manevi sıkıntılarıyla artık baş edemez olmuştu. Bu sonucun bir suçlusu olmalıydı ve bu Bünyamin değildi. Sorun dışarıda aramaya başladı ama neredeydi? İlk olarak patronunda suçu aradı. Porsiyonluk bilinci bile patronuna suçu bulmasına yetmemişti. Sonuçta o kadar kredi borcu varken patron ile ters olamazdı. Sonra eşini suçladı. Ama kucağında kızı varken bu pek mümkün değildi. Birkaç başarısız denemeden sonra suçun yaşadığı şehirde olduğuna karar verdi. Buna o kadar inanmıştı ki, çevresindeki herkesi inandırmaya başlamıştı.

Sıra eşini ikna etmeye gelmişti. İlk önce yakın bir şehir denedi ama orada aradığını bulamamıştı. Sonunda hanımın memleketine yakın bir yer buldu. Bu şehri hiç araştırmamıştı. Üstüne etrafında orası sana göre değil diyenleri duymuyordu bile. “Hanım bak orada rahat ederiz. Hem denize yakın istediğimiz zaman denize kaçarız.” Günler süren çalışmaların sonucunda isteğine ulaşmıştı. Suçlu bulduğu bu şehirden gitmesine artık bir engel yoktu. Gerekli işlemler için hemen çalışmalara başladı. Bir an önce bu şehirden gitmek istiyordu.

Sonunda yeni şehirde işe başlamıştı. Artık sorunları geride bıraktığını düşünüyordu. Daha kalacak yer ararken bile zorluklar başlamıştı. Bulduğu ilk emlakçı dolandırıcı çıktı. Sonra tuttuğu evde kalırken ev sahibinin tacizleri… Bu, onu bile deli etmişti ve yapacak bir şeyi yoktu. Kendi istemişti ve katlanması gerektiğini biliyordu. Şehrin hep iyi yanlarını araştırıp hanımını ve çocuğunu oraya götürüyordu. Oralarda bile senede bir olan aksaklıklar gelip hep Bünyamin’i buluyordu. Derme çatma bulup kaldığı yeri pireler bastı. Hastalanan çocuğuna doktor bile bulamamıştı. Arabası tam akşam saati bozuldu ve tamirci bulamadı. İkinci emlakçı ile buldukları evde mafyaya bulaştı. Kısacası, şehir Bünyamin’i adeta kusuyordu. Tam en ihtiyacı olduğu anda yanında kimse yoktu. Can ciğer olduğu arkadaşları, ailesi bir anda hepsi yabancı olmuştu.

    Bir derdinin çaresini kendinde değil de başka yerde ararken derdi bine ulaşmıştı. Bu dertlerden nasıl kurtulacaktı. Tam bu sırada eşi bir eğitime gitmeye başlamıştı. İlk olarak eşinin kurduğu cümleler değişmişti. Olaylara tepkileri azalmıştı, sanki bir ameliyat ile tüm isteklerini aldırmıştı. Eşindeki bu değişime kayıtsız kalamıyordu. Gittiği sadece bir eğitimdi, insanlar bir eğitim ile bu kadar düzelemez. Daha önce eşinin istekleri yüzünden onla konuşmaya çekinirdi. Şimdi ise her cümlesini hayretle dinliyordu. Eşi şikâyet eden birinden sorularla düşündüren birine dönüşmüştü. Bünyamin dermanın dışarıda değil, gözünün ucunda olduğunu sonunda anlamıştı. Eşinin gittiği eğitimi merak etti. Artık eşindeşi değişime ayak uydurması gerekiyordu ve katılmaya karar verdi. Çünkü, suçlayacak kişi kalmamıştı ve aynaya bakma vakti gelmişti. Gerçekten de hayatımızdaki problemlerin kaynağı dışarısı mıydı? Yoksa başka bir yere mi bakmak gerekiyordu?

Deneyimsel tasarım öğretisi sonuçlar değil sebeplere nasıl odaklanmamız gerektiğini öğretir. Kendi hayatımıza özel çözümleri bulmanın yolunu gösterir.

Yorum Gönder

Yapılan yorumlar onaylandıktan sonra gözükmektedir.

Daha yeni Daha eski