İyinin Kıymetini Bilmek

     Sinan üniversite sınavına girmiş, heyecanla açıklanmasını bekliyordu. Nihayet sonuçlar açıklanınca bilgisayarın başına oturdu. Sonuç ekranı karşısına geldi ama Sinan dondu kaldı. Çünkü beklemediği bir sonuç vardı. Açıklanmadan önce kendisinden emindi, beklentisi çok yüksekti. En azından ilk bine girmeliyim diye düşünüyordu. Ancak sıralamada yedi binlerde olduğunu gördü. İki milyon kişinin girmiş olduğu sınavda ilk on bin kişiden biri olmak bile onu mutlu etmeye yetmemişti. Aslında bu sonuç sınava giren çoğu öğrencinin hayallerini süslüyordu. Ama Sinan bu sonuç karşısında hıçkırıklarla ağladı. O an sadece keşke bir kez daha girebilseydim sınava diye düşündü. Ama maddi durumu pek iç açıcı değildi. Zaten çok zor şartlar altında hazırlanmıştı sınava. Artık almış olduğu puana göre bir tercih yapacaktı. Gitmek istediği bölümlerde iyi üniversiteler tutmuyordu. O an bir karar verecekti. İstediği mesleği mi seçecekti yoksa iyi bir üniversite mi? Tercihini iyi bir üniversiteden yana kullandı. İyi bir üniversitede puanına uygun bir bölüm seçti. İnşaat mühendisliğine yetti puanı. Mimarlık kıl payı kaçmıştı. Tercihlerine baktığında çok farklı meslek dalları vardı. Bunun sebebi kendisini çok tanımıyor olmasıydı. Tek yapmak istediği şey mükemmel olmak. Hangi mesleği seçerse seçsin mükemmel olmalıydı.

Bu düşünceler hayatının her anında karşısına çıkıyordu. Aslında kendisi bunları ön plana çıkarıyordu. Ben mükemmel olmalıyım. En iyisi ben olmalıyım. Her şeyim mükemmel olmalı. Hiç hata yapmamalıyım. Bu düşünceler beklentisini öylesine yükseltiyordu ki asla mutlu olamıyordu. Hayatında sürekli bir şeyler eksik kalıyordu. Anlam veremiyordu. “Ben her şeyi tam yapmaya çalışıyorum ama bir şeyler hep eksik kalıyor.” diyordu. O zamanlar buna anlama veremiyordu. Bu durum onu hep üzüyor ve mutsuz ediyordu. İnsan her zaman en iyisini istediğinde etrafındaki iyileri de göremez oluyordu çünkü.

    Hayat çizgimiz doğum ile başlar, ölüm ile biter. Ama bu çizgi ne hep yükselen ne de hep azalan bir çizgidir. Yaşamın inişleri ve çıkışları vardır. Çok mutlu olduğumuz zamanlar olduğu gibi çok üzüleceğimiz zamanlar da olacaktır. Önemli olan başımıza gelen olaylara nasıl tepki verdiğimizdir. Aslında olaylar nötrdür. Bizler olaylara anlam yükleriz. Sinan ne üniversite yıllarında ne de iş hayatının ilk yıllarında bunun çok farkına varamadı. Sürekli asık suratı vardı ve kolay kolay insanlarla uyumlanmazdı. Gülmenin ya da tebessüm etmenin ona yakışmadığını düşünürdü. Arkadaşlarının önerisini de pek dinlemezdi. Çünkü önerileri yeterince mükemmel gelmiyordu ona.

En yakın arkadaşı iki yıldır onu bir eğitime gitmesi için ikna etmeye çalışıyordu. Ama Sinan çok oralı olmuyordu. Hep bir bahanesi vardı. İş saatlerim uygun değil, eğitim yeri çok uzak, maddi durumun yok. Mükemmel olmayı kafasına takmış biri için bahane üretmek en kolay işti. İki yılın sonunda bahaneler tükenmiş maaşını aldığı gün, evine yakın, akşamüzeri için bir eğitim ayarlanmıştı. Her ne kadar uyumlama problemi olsa da sevdiklerine kolay kolay hayır diyemezdi. Eğitime gitmeyi kabul etti. Nereden bilecekti ki aslında hayatında mutluluğa götürecek yolun bu eğitimden geçtiğini.

Kendince zorluk olarak gördüğü bu durumla baş etmeye çalışırken eğitim de devam ediyordu. Üç ayın sonunda eğitim tamamlanmıştı. Ama eğitimde öğrenmiş olduğu bir şeyin onda etkisi büyük olmuştu. “Hiçbir şey mükemmel olamaz. Eğer insan eli değmişse mutlaka eksik bir şey olacaktır. Bu yüzden beklentimizi başta ayarlamalıyız.Bu söz aslında birçok şeyi boşuna kafasına taktığını düşündürdü.

    Acaba gerçekten mükemmel olmaya çalışmasam, elimdekilerin kıymetini bilsem daha mı mutlu olacağım diye kendine sorular sormaya başladı. Diliyle hep şükrettiği aklına geldi. ‘’Aslında ben hep şükrediyorum.’’ dedi kendi kendine. Bunu yine diliyle söyledi ama bu kez farklıydı. Artık şükrederken suratı asık değildi. Şükür sadece dilde olmuyormuş. Meğer elindekilerle tatmin olmak da bir şükürmüş. Hayatın getirdiklerine karşı tebessümle bakmak da şükürmüş. Olaylara nötr bakabilmek de bir şükürmüş.

Hayatında bir şeylerin değişmesi gerektiğini düşünmeye başladı. Aklına üniversite sınavı geldi. İki milyon kişiden sadece yedi bin kişi daha iyi yapmış olmasına rağmen bu duruma üzülmüştü. Sonra çalıştığı işler, kaldığı evler geldi gözünün önüne. Bir de hiç iş bulamayan arkadaşları, evsiz insanlar…

Kendi kendine düşünmeye başladı. En iyisinin olmasını isterken, ona verilen iyilerin kıymetini bilmediğini fark etti. Hayatta her şeyin daha iyisi de var daha kötüsü de. Önemli olan insanın bakış açısı. En iyisi olsun derken iyileri kaçırmak mı yoksa mükemmel olsun demek yerine iyiler ile mutlu olabilmek mi?

 

Yorum Gönder

Yapılan yorumlar onaylandıktan sonra gözükmektedir.

Daha yeni Daha eski