- Hoş geldin oğlum, karnın aç mı?
- Hayır.
- Ben de seni bekledim yemek yeriz diye, o zaman daha sonra yersin.
- Günün nasıl geçti? Ne yaptınız işlerini hallettin mi?
- Evet!
Birgül Hanım oğluyla her gün böyle konuşurdu. Oğlunu her zaman çok düşünürdü. Gece nöbeti olacağı zaman bile oğlunun yemeğini yapardı. 2 saat uyuyup gece nöbeti olsa da oğluna sevdiği yemekleri yapmayı ihmal etmezdi. Yine böyle yoğun tempo ile çalışırken hastalanıp yatağa düştü. Bu sefer, oğlunun ona yardımcı olacağını düşündü. “Ben iyi bir anneyim, oğlum da iyi birisi. Hasta olan annesiyle ilgilenir”, diye düşündü fakat beklediği gibi olmadı.
Birgül Hanım hasta olduğu halde oğlu yemek hazırlamasını bekliyordu kendisinden.
- Yemek yapmadın mı anne? Ben ne yiyeceğim?
- Hastayım oğlum yapamadım.
- Hastalanacak zamanı buldun, sen zaten hep hastasın. Bir iyileşemedin ki! Kalk hadi! Yemeğimi yap karnım aç!
Bu sözler bir annenin duymayı beklediği en son sözler olmalıydı. Hastalığın verdiği yorgunluğun üzerine oğlunun lafları çok ağır gelmişti.
Bu laflar hasta olmayan insanı hasta edebilirdi. Günler geçiyordu fakat oğlunun tepkisini kafasına takıyordu Birgül Hanım. Her geçen gün acıyı daha fazla yaşıyordu…
Ne yediği yemekten ne de sohbet etmekten keyif alıyordu. Kafasında hep sorular vardı. Televizyon izlemek için kumandaya bastı ve haber kanalı denk gelmişti. Haberde dünyanın türlü silahları ile masum insanlar katlediliyordu. Masumlara dua ederek haber kanalını hızlıca değiştirdi. Daha sonra gündüz kuşağı programını izlemek istedi sonra başka kanalı açtı. Onu da değiştirdi. Sürekli televizyon kanallarını değiştiriyordu. En sonunda televizyonu kapattı. Oğlunun verdiği tepkiyi kabul edemiyor ve kendisine haksız eleştiriler yapıyordu.
Kafasında hep oğlu vardı. Acaba ben nerde hata yaptım? Neden başıma bu geldi? Acaba oğluma haksızlık mı ediyorum? Ben kötü bir anne miyim? Bir dediğini iki de etmedim oysa ki. Acaba bir şey mi istedi de yapamadım? Neden oğlum bana kötü davrandı? Neden ben bunları kafaya takıyorum? Bu durumu yaşayan ilk anne ben miyim acaba? Kafaya takmayayım da ne yapayım? Kafaya takılmayacak gibi değil ki! Bu lafları bana oğlum söylüyorsa başka insanlar kim bilir ne der?
Çözüm için zihni sürekli soru soruyor fakat probleme cevap bulamıyordu.
İnsan zihni bir konuya takılıp kaldıysa hareketlerine de yansır. Zihnimizde olanlar bedenimize de etki eder. Kafaya takılan her konu insanı mutsuz eder.
Bir konuyu kafaya takmamak için, bilincimizi başka bir konuya verebilmeliyiz. O mekândan ya da konudan biraz uzaklaşınca problemin çözümü kolaylaşacaktır. İnsan aynı konuyu sürekli gündeme getirmekten uzak durursa fayda görür. Çünkü kafaya takılmaması gereken konuları kafaya takınca; kafaya takılması gereken konulardan uzaklaşılır.
Birgül Hanım da oğlunun davranışlarını kafasına takarak çözüm bulamayacağını anladı. Sadece kafaya takarak insan hiçbir problemini çözemez. Problemin çözülmesinde insanın somut ve soyut hareketine ihtiyaç vardır. Anne ile evlat arasındaki problemin çözümü için de somut ve soyut hareket gerekir. Bir tarafın almış olduğu fazla yük, diğer tarafın yüksüz kalmasına sebep olur. Terazinin bir kefesinin ağır basması durumunda diğer kefe yukarı kalkacaktır.
Taraflardan bir tanesinin diğerine göre fazla ilgisi karşı tarafın uzaklaşmasına sebep olur. İlişkilerde dengeli olmak her zaman fayda sağlar. Dengeyi bozan durumlar duygularımızın aşırılaşmasındandır. Duygular hayatın anlamı için bizlere verilmiştir. Fakat aşırılaşan her duygu insana zarar verir. Duygular aktifleşince karar vermemek gerekir. Bir süre duyguların pasifleşmesi için sakinleşmek gerekir.
Hayatta her şey değişir, ilişkilerde güç dengeleri de değişir. Fakat bu hayatta insanın sadece kendini değiştirme hakkı vardır. Bireyin değişimi karşısındakinin de değişmesini sağlar. Bireyin isteği diğer bireylere da fayda verecek konular üzerine olmalıdır. İstekleri birbirine yakın olunca bireyler aile, yuva, iş yeri, ülke olarak adlandırılır. Ortak istekler, ortak acılar ortak hazlar aileyi, ülkeyi daha da güçlendirir.
İnsan yakınları ile yaşadığı olumsuz durumlara takılıp kalabilir.
- Peki, insan bu hayatta hangi konulara neden takılıp kalır?
- Takılıp kaldığı konuların çözümü için neler yapar, nasıl bir yol izler?
- Problemlerin çözümü için yol gösterici olarak neyi ve kimi modeller?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi takılıp kaldığımız ve çözemediğimiz konularda yöntem sunar. Her problemin çözümü vardır, ilişkilerdeki problemlerin de çözümü vardır. İlişkilerdeki dengeyi korumak çok önemlidir. Deneyimsel Tasarım Öğretisi ilişkilerde denge kurabilmenin stratejilerini verir.