Büşra sınıf öğretmenliği son sınıftaydı. Artık okulu bitirip hayata atılma heyecanı içindeydi. Hayırlı bir kısmet de olursa hayatının rotası belli olacaktı. Düzeni çok severdi, her şey yerli yerinde olmalıydı. Bir şey yapılacaksa zamanında yapılmalıydı, çok planlıydı. Bu yıla kadar da hiçbir dersten kalmadan gelmişti. Hele ilk iki yıl derslerinin dışında hiçbir şeyle ilgilenmemişti.
Üçüncü sınıftan itibaren ise sosyal olmak için girişimlerde bulunuyordu. Büşra vicdanlı biriydi, dünyada olan zulme sessiz kalmak istemezdi. “Ne yapılabilir” diye sürekli düşündü. Dünya ölçeğinde bir işin kendine göre olmadığını düşündü. Daha yapılabilir bir şeylere odaklandı. Çocuklara karşı ayrı bir hassasiyeti vardı. Ne de olsa kardeşlerini o yetiştirmişti. Annesi çalıştığı için bütün yük Büşra’nın sırtındaydı.
Çocuklara yönelik bir yardım kurumunda gönüllü olarak görev aldı. Şehirdeki kimsesiz ve yetim çocukları buluyor, onların ihtiyaçlarını belirliyordu. Daha sonra bu ihtiyaçları karşılayacak kişileri buluyordu. Onlardan aldıkları yardımları çocuklara ulaştırıyorlardı. Yardım götürdükleri çocukların gözlerindeki ışıltıyı görünce kendiyle gurur duyuyordu. Bu iş onu mutlu ediyordu.
Dördüncü sınıfta biraz daha fazla sorumluluk almıştı. Artık yardım kurumunun idari kadrosuna girmişti. İşini derslerini aksatmadan yürütebilmeyi beceriyordu. Belli bir çevresi de olmuştu. Birçok kişi onu tanıyor ve ona güveniyordu. Yaptığı işi de takdir ediyorlardı. Destekçilerden biri Büşra’nın bu çalışkanlığını ve yardımseverliğini çok sevmişti. Yardım toplama ve dağıtım sürecinde aralarında yakınlaşma olmuştu. İkinci dönemin sonlarına doğru ise niyetler açıklanmıştı. Muhammed bir çırpıda; “senin gibi biriyle bir ömür geçirmek isterim” demişti. Büşra da bakışlarıyla Muhammed’in söylediklerini onaylamış, dudaklarından “hayırlısı” lafı dökülmüştü.
Büşra’nın okulu bitince nişanlandılar. Her iki taraf da çok mutluydu. Böyle uyumlu bir çift kolay kolay denk gelmezdi. “ALLAH tamamına erdirsin” temennileriyle düğün hazırlıkları başladı.
Büşra o arada KPSS’yi kazanmış ve hemen atanmıştı. Bir yandan evlilik hazırlıkları, bir yandan öğretmenliğe alışmaya çalışıyordu. Bir yandan da yardım organizasyonları devam ediyordu. Bir koltukta üç karpuz biraz zor geliyordu. Fakat onun motivasyonu hepsinin altından kalkmaya yetiyordu. Sömestr tatilinde mütevazı bir düğün yaptılar. Şatafat yoktu, şamata yoktu, aşırılık yoktu. Tıpkı Büşra ve Muhammed’in yaşantıları gibi…
Evliliklerinin üçüncü yılında iki çocukları olmuştu bile. Büşra sınıftaki öğrencilerini çocukları gibi görüyordu. Yardım ettiği çocukları da öyle. Ancak kendi kanından, kendi canından olanlar başkaydı… Diğer çocukların pabucu dama atılmadı ama kendi çocukları başkaydı.
İş güç arasında çocuklar da büyüyordu. Büşra da artık yardım işlerini daha da büyütmüş, yurtdışına açılmıştı. Afrika organizasyonuna gittiğinde ilk defa çocuklarından ayrı kalmıştı. Büşra yardım organizasyonunu çok önemsiyordu. Bu yüzden çocuklarından ayrı kalması onu çok etkilememişti. Ne de olsa insanlık adına önemli bir görevi yerine getiriyordu. Ancak Büşra’nın çocukları öyle düşünmüyordu. Anneleri olmadan kendilerini sahipsiz hissetmişlerdi. Babaları yanındaydı ama anne bir başkaydı.
Afrika yardım organizasyonundan dönen Büşra, çok heyecanlıydı. Birkaç ülkeyle ilgili önemli kararlar alınmıştı. Eve geldiğinde bunları heyecanla anlatmıştı. Çocuklar bu habere hiç sevinmedi. Annelerinin uzaklarda yaptığı işler iyi gidiyorsa bu ayrı kalmalar devam edecek demekti. Kocası eşini her zaman desteklemiş ve takdir etmişti. Ancak yurtdışı konusu onu düşündürüyordu. Büşra o kadar heyecanla anlatıyordu ki; eşi ve çocuklarının endişesini fark etmemişti bile…
O yıl Büşra hem okulu aksatmış hem de evini… Bütün enerjisini Afrika’da yapacakları yardım organizasyonuna vermişti. Gıda yardımlarının sevkiyatı, kurban organizasyonları yapıyordu. Su kuyusu açma gibi birçok yardım bir arada gidiyordu. Ufak tefek aksaklıkları saymazsak, başarılı bir süreçti. Yardım yapılan ülkeler o kadar memnun kalmışlardı ki bu yardımların devam etmesini istiyorlardı. Bunun karşılığında Türkiye’nin Afrika’da ticari ve sosyal birçok faaliyeti olabilecekti.
Bu heyecan verici bir gelişmeydi. Büşra haberi ailesiyle paylaşmak için sabırsızlanıyordu. Okul çıkışı küçük kızını alarak akşam yemeği için alışveriş yapacaktı. Zihni Afrika’da yapacakları yardımların detaylarıyla doluydu. Annesinin düşünceli halini anlayan küçük kız, hiç konuşmuyordu. Nasıl olsa annesi için yardımlar daha önemliydi. Küçücük kız annesinin durumuna mantık uydurmaya çalışıyordu.
Kızının elinden tutmuş karşıdan karşıya geçiyordu. O sırada kaldırımda dilenen bir çocuk gördüler. Annesi refleks olarak “a bak, ihtiyaç sahibi bir çocuk” dedi. Hemen ardından kızına “marketten kendine bir şey almak ister misin?” diye sordu. Kızı; “sen bütün paramızı o çocuğa verirsin ki” dedi. Büşra bir anda neye uğradığını şaşırdı. Oysa abartmadıkları sürece onlara istedikleri her şeyi alırdı. Hiçbir konuda çocuklarını mahrum etmezdi. Onlarla her zaman ilgilenirdi, neden böyle düşünmüştü ki?
Büşra, bu hayatta yapılabilecek en kıymetli işlerden birini yapıyordu. Muhtaç insanlara yardım etmeyi misyon edinmişti. Bunu yaparken de hayatının diğer alanlarını aksatmadan yapıyordu. Yani hayatı tam olması gereken kıvamındaydı. Ancak zamanla bu kıvamı kaçırdı. O zaman başka bir yerde beklemediği bir durumla karşılaştı. Çocuğunun zihninde başka biri oldu. Annesini sadece yardıma muhtaç insanlara adayan biri olarak algılıyordu.
İnsan hayatta hayırlı bir iş yapsa da kıvamını kaçırınca dengesi bozuluyor. Bu yüzden;
“Hayatımızda bir dengenin olması için mutlaka kıvamın olması gerekir.”
Elinize sağlık
YanıtlaSilEmeklerinize sağlık, bazen kıvamda sapabiliyoruz... İyi diye gittiğimiz yolda yanımızdakileri gözümüz göremiyor... Yakındaki ve uzaktaki tüm sorumluluklarımızı kıvamda yerine getirenlerden olma duası ile yazana tesekkur ederim
YanıtlaSilEmeklerinize sağlık. İnsan çoğunlukla kıvamı bulamayabiliyor.
YanıtlaSil