Sonunda eve varabilmişti Ercan, karnı acıkmıştı. Buzdolabını açtı, kahvaltılık bir şeyler atıştıracaktı. Sonra vazgeçti, dışarıdan bir şeyler söyledi. “Sakın geç kalmasın ve soğumadan getirin” diye de tembih etti. Takılırdı böyle şeylere, geri gönderirdi. Balkona çıktı, sigarasını yaktı, telefonda vakit geçirmeye başladı. Satılık araç ilanlarına kaldığı yerden bakmaya devam etti. Artık bir an önce arabasını satmalıydı. Dört ay önce durduk yerde, park halindeyken çarpmışlardı. Üç ayda tamirden zar zor geri alabilmişti. Soğumuştu artık çok severek aldığı arabasından. Oysa daha borcu bile bitmemişti.
Hep aksilikler zaten onu bulurdu. Son zamanlarda işyerinde de sorunları vardı. Yaptığı bir hata yüzünden vergi denetimine girmişler, patronuyla arası bozulmuştu. Yılların muhasebeciydi, nasıl yapabilmişti bu hatayı? Ona göre asıl suç patrondaydı, çok aceleye getirmişti. Şimdi işini kaybetme tehlikesi de vardı.
Telefona gelen çağrı ile hiddetlendi. Arayan eski karısıydı, yine ne istiyordu? Nafakayı ve kızının diğer masraflarını ödemesi gerekiyordu. “Neden arıyorsun ki, göndereceğiz dedik ya. Sadece şu an elim biraz sıkışık. Arabaya çok masraf ettim, bilmiyor musun? Bir de sen canımı sıkma.” diye çıkıştı. Sindirirdi zaten karşısındakini, hele gücünün yettiği ise ağzını açtırmazdı.
Çalan kapıya gitti, “Nerede kaldın, soğutmadan getirin demiştik.” Paketi açtı, çokta soğumamıştı ama ağzının tadı kalmamıştı ki. Söylene söylene yemeğini yemeye başladı. Kızı, eski karısı, arabası, işi… Hayatındaki hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Artık hayatı çok çekilmez olmuştu. Bütün bunların verdiği can sıkıntısıyla daha fazla sigara içiyordu. Telefonda da daha fazla vakit geçiriyordu. Ne de olsa bir süreliğine unutturuyordu. Buna rağmen problemlerini ortadan kaldırmadığının da farkındaydı. Çok sevdiği çocukluk arkadaşının söyledikleri aklına geldi. “Başkalarını suçlayarak işin içinden çıkamazsın. İnsanın asıl aynadaki kişiyle yüzleşmesi lazım.”
Onunla da görüşmüyordu dört beş aydır. Katıldığı eğitimde öğrendiği şeylerden bahsetmişti. Duydukları pek işine gelmemişti ama işin içinden de çıkamıyordu. Hayatının çekilmez olduğunu, bu ülkeden gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Kimsenin onu kırmızı halılarla karşılamayacağının da farkındaydı. Yeniden bir hayat kurma, sıfırdan tekrar başlamak…
Aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamakta istemiyordu. Bu koca şehre geldiğinde de sıfırdan başlamıştı her şeye. Çözüm neredeydi peki? Aklında deli sorular, aradı Muhsin’i. Muhsin pek konuşkan değildi. Kesik kesik kısa cevaplar verdi Ercan’a. Onu bir tanıtım seminerine davet etti. “Oğlum bak beni boş işlerle uğraştırma. Bir de sen canımı sıkma” diye çıkıştı. Biraz nazlanıyor, ayak sürüyor, bir yandan da duyduğu birkaç cümle ilgisini çekiyordu;
“Sen değişirsen, Dünya değişir.”
Sen değişirsen dünyan değişir. İnsanın aklına gelmiyor kendisinin değişmesi gerektiği. Kendini doğru buluyor, hatalı olanın karşısındaki olduğuna emin olarak davranıyor.
YanıtlaSilKeşke görebilsek değişmemiz gereken yerleri..
İnsanın yapmış olduğu bir hata, bir çok yerde de problem yaşamasına neden olur. Bir hata devamında başka hataları da meydana getirir. Canı sıkılsa da işini layıkıyla yapmaya çalışanların ellerine sağlık
YanıtlaSilGercekten insan problemi hep dış dunyada ariyor. Ama bilmiyorum ki problemin asıl sebebini olusturan biziz.
YanıtlaSilBazen bir yazı veya eğitim hayatımıza ayna olur ve dağılan yerlerimizi düzeltmemize yardımcı olur. Emeğinize sağlık
YanıtlaSilİnsana kırmızı halılar sermezler tek yapman gereken aynadakiyle yüzleşmek ve dönüşümü başlatmak…
YanıtlaSilEtrafındaki herkese öfkeli olması, etrafındaki herkes mi kötü yanlıştı? İnsan etrafındakileri değil kendini düzeltmeye kusuru kendinde aramaya başladığında gözü açılıp bir şeyleri görmeye başlıyor. Bakmak değil de görmek ümidiyle.. Yazarım ellerine sağlık.
YanıtlaSilÇok güzel bir konuya Değinilmiş İnsanların çözümü bulamadığı zaman başkasına yüklediği ve problemden kaçtığı Ertelemenin sonucunda hepsinin biriktiğini bir yere varamadığını görüyoruz problemi çözmek problem çözme marifetini geliştirir Bu da bütün ilişkileri bozmamıza sebebiyet gösteriyor
YanıtlaSilİnsanoğlu suçlamak ister hep de kendi dışındakileri.. gelişim değişim kendimize döndüğümüz ve yaşadıklarımızın sorumluluklarını almaya başladığımızda başlar… elinize sağlık faydalı ve keyifli bir yazı
YanıtlaSilCanı sıkılan çok ama bu sorunu çözen az. Tavsiye için teşekkürler..
YanıtlaSilA.K.
Bazen hayatta tıkandığımız problemlerimiz olabiliyor. O problemleri çözemedikçe bizi daha fazla yormaya başlayabiliyor. Etrafımdaki herkesi değiştirdim ama bana hala problemli insan geliyor. İşi değiştirdim, çevremdekileri değiştirdim yada eşimi değiştirdim ama hala bu problemim değişmiş değil, devam ediyor..
YanıtlaSilYa çözüm yanı başımızdaysa.. ve biz onu fark ediyorsak..
o zaman gitgide bu süreci daha ağır ve travmatik bir şekilde yaşamaya devam ediyorum.
İnsan önce probleminin farkına varmalı ve sonrasında çözüm aramalı..
Emeğinize sağlık, çok güzel ve faydalı bir yazı olmuş..
İnsan etrafı ile ilgilenir çoğu zaman. Hataları dışarıda arar durur. Peki ya hata kişinin kendisindeyse? Herşey bunu fark etmekle başlıyorsa?
YanıtlaSilİnsanın işine gelen kısım dünyada kusur bulmak anlık olarak ona iyi gelen taraf bu ancak problemi çözmüyor .yorumun birinde yazıyor herşey farketmekle başlıyor daha farkedemiyoruz bile gerçek problemin ne olduğunu
YanıtlaSilBizler İnsaoğlu olarak karşılaştığımız olumsuzluklarda suçu başkalarında arıyoruz.Birazda kendimize bakabilsek bir çok şey düzelecek.
YanıtlaSilçözümün her gün aynada gördüğün kişide olması çok garip. İnsanın hiç aklına gelmiyor. Ne kadar gözümüzün önünde ve ne kadar gizli.
YanıtlaSilGüzel bir konuya değinilmiş faydalı ve istifadeli bir yazı 👍
YanıtlaSilİnsan haytında ufacık bir değişiklik yapbilse ne kadar büyük bir değişim olacak aslında.Kendisine yük ettiği şeyler aslında ne kadar da çözülebilir şeyler.Ertelenen her şey büyüdüğü için hayatı çıkmaza giriyor insanın.Problemleri küçükken ne güzel
YanıtlaSilİnsan hayatında farklı farklı problemlerle karşılaşır.Aslında karşısına çıkan her problem onun gelişmesi,daha iyi bir yere gelmesi içindir.Ama probleme o kadar takılır ki insan ilerlemek aklına bile gelmez.Problemin bizim ilerlememize bir basamak olduğunu bir anlayabilsek ne kadar güzel olacak
YanıtlaSilİnsanlar yaşadığı sorunlar ile yüzleşmek ve kendilerini değiştirmek yerine karşı tarafın değişmesini isterler. Çünkü yanlışta olsa insanın rutinlerini değiştirmesi acı verir o yüzden değişenin eşi çalışanı patronu olmasını ister. Aslında tek bir dost ve tek bir düşman var sanırım;aynada ki ben...
YanıtlaSilNe çabuk sıkılır olduk
YanıtlaSilcandan, maldan, evlattan...
Ne çok sevinir olduk cana, mala, evlada...
Bozulunca mizan...
Gerçekten de insan değişirse, değiştirmek isteyip de değiştiremediği şeylerin değişmeye başladığını görüyor. Tüm değiştirmek istediklerimizin yolunun üzerine yine kendimiz çıkıyoruz.
YanıtlaSilBedelsizlikte ya da Bedeli yanlış yerlerde ödeme konusunda marka olmuş abimiz.
YanıtlaSilCanımı sıkma.
O can sıkılmadan çıkmaz kardeşim.
O yanlış yürünen yolları geri yürü bakalım.
O doğru kapıdan gir ondan sonra kimin canı sıkılıyor bir gör.
Allah doğru tepki verenlerden eylesin.
Hayatta her karşılaştığımız problemde suçu başkalarına atmak yerine kendimize bakabilsek… Belki de ben kendimdeki bir şeyleri değiştirince her problemin kendiliğinden çözüldüğünün farkına varacağım…
YanıtlaSilİnsanoğlu problemin kendisi olduğunu anladığında çözümünde kendisinde olduğunun farkına varır.Farkına varabilenler yol alır ve hayat ona göre dizayn edilir. İnsanoğlunun genel problemine parmak basan güzel bir makale,yazanın emeğine yüreğine sağlık
YanıtlaSil"Sen değişirsen dünya değişir." Anlayanlardan olabilmek ümidiyle... Kaleminize kuvvet :)
YanıtlaSilİnsan bir problemle karşılaştığında, önce ona nasıl tepki verdiğine bakmalı. Başkalarının söyledikleri neden benim canımı sıkıyor. Eğer benim canımı sıkıyorsa, demeki ki benim bu konuda bir eksikliğim veya hatam var. Veya benim dönüşümüm için bunları duymaya ihtiyacım vardı, onun için duydum.
YanıtlaSilDolayısıyla, deşişime ve dönüşüme önce kendimizden başlamamız lazım. Dış dünya üzerinde zaten bir yetkimiz yok.
Bu konuyu gündeme getiren güzel bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık.
İnsan şikayet etmeye başladığında gerçek problemini görememeye - suçluyu hep dış dünyada aramaya başlıyor. Bunu güzel bir şekilde anlatan bir yazı olmuş. Emeği geçenlerin eline sağlık...
YanıtlaSilAnlık problemlerle uğraşmaktan gerçek problemi göremiyoruz.Anlik problemlerimize de anlik çözümler ürettiğimiz için işin işinden cikamiyoruz.
YanıtlaSil“BEN BUNLARI HAK EDECEK NE YAPTIM?” İnsanı bu soruyu kendine sorabilirse olayları daha iyi irdeleyebilir. Neyin sebebini oluşturursak onun sonucunu yaşıyoruz. Ne hak ettiysem aslında kendi tercihim. Burada aklıma ergenlik öncesi insanın başına gelen kötü süreçler oluyor. Onlar kontrol dışı olduğu için onlardan sorumlu değil. Ama başına gelene doğru tepki vermekten sorumlu.
YanıtlaSilİnsan problemine çözüm bulamadığında çözüm üretemediğinde dış dünyayı suçlamaya meyillidir, buda hayatındaki hata tekrarların sebebidir oysa toparlanmak düzelmek için süre devam ediyor ve insan ömrü boyunca bu hayatta öğrenci kalmalı hep mi hep…
YanıtlaSilKarşılaştığım her problemde her zaman başkaları hatalı ise ben kendimi değiştirme ihtiyacı hissetmem ki, ben değişmez isem karşılaşacağım problemler de değişmez. Aslında çıkmaz sokaktayım, çıkışı olmayan labirentteyim ama farkında bile değilim. Ömrümü birilerini suçlayarak geçirmişim... yazık ...
YanıtlaSilinsan başkasının eksiğini görebiliyorda ,kendisine gelince zorlanıyor.kendimize şöyle dışardan başkası gibi bir bakabilsek her şey çözülecek aslında. İnsanın yaşadıkları yapıp ettiklerinin sonuçları .Girdileri düzeltince çıktılar kendiliğinden düzeliyor.Bir farkına varabilsek !
YanıtlaSilHiç bir aksilik yalnız balına gelmezmiş.
YanıtlaSilÖnce o çok sevdiğin arabanın döşemesine yağmur damlası düşer. Sonra o arabana birisi gelir çarpar. Bir başkası sana soğuk yemek getirir. Öteki de telefonda duymak istemeyeceğin şeyler söyler.
Bunların hepsinin bir şeyin sonucu olduğunu düşünmeden “tesadüfen” başımıza geldiğini düşünürüz.
Bu hikayede en tehlikeli sözcük odur “tesadüfen”.
Oysa bir tık öncesi vardı her şeyin.
Sürülen bir tarla, ekilen bir tohum, sulanan bir toprak sonucu çıkmıştı o fide..
Bizse o fideye bakar “tesadüf” deriz.