“Yarın sabah altıda salonda görüşürüz.”
Elidne çatalı, üstünde şampiyonluk pastasından aldığı nefis
dilimiyle hocasına bakakalmıştı. “Bunca yorgunluğun ardından, üstüne de
galibiyeti elde etmişken şimdi yine sabahın köründe antrenmana mı gideceğim?”
diye düşünüyordu.
O bunları düşünürken hocasının etrafı diğer konuklarla
dolmuştu. Sorular soruluyor, hocası da hepsine dikkatle cevap veriyordu. Arkadaşının
yanında geldiğini çok sonra farketti:
“Ne o? Dalıp gitmişsin şampiyon..” Doğru şampiyon olmuştu ama..
Pek de bunun hazzını süremeyeceğe benziyordu. Çok da kulak asmamak istedi. Öyle
ya belki de şaka yapmıştı.
Arkadaşlarıyla hoş beş edip artık yavaş yavaş çıkmaya
hazırlanıyordu. Hocasıyla beraber fotoğraf almak isteyenler onlardan son bir
poz isteyince kıramadılar tabii. Pozlar verildi, fotoğraflar çekildi. Hocası
elini omzuna koyup “sabah görüşürüz” derken bir çıkış yapmak istediğini anlarcasına
gözlerini kocaman yaparak susmasını işaret etti. Bütün planları altüst olmuştu.
Kendine güzel bir tatil, ya da sağlam bir uyku belki biraz tembellik etme hakkı
olduğunu düşünüyordu. Ama bu hayalleri çok çabuk solmuştu.
Sabah rutini olduğu üzere beş buçukta kalkıp hazırlanıp
çıkmıştı. Evdekiler de bu duruma bir anlam verememişti. Yol boyu hocasına atıp
tutuyordu. Söylene söylene salona geldi. Hocasının ondan daha önce geldiğini
görünce biraz şaşırdı.
Salonda eski şampiyonların fotoğraflarının asılı olduğu
duvarın önünde dikilmiş, elindeki bardaktan çay içerken gözleriyle o resimleri
tarıyordu. Kolundaki saate baktıktan sonra “aferin.. aferin..” dedi. Bizimki birşey
demeden soyunma odalarına doğru yürümeye başlamıştı ki hocası “gel hele”
diyerek yanına çağırdı.
“bu resimlerde ne görüyorsun?” diye sordu. Beklemediği bu soruya
ilk aklına geleni söyledi “şampiyonları görüyorum..” İçindeki ses ise “zaten
sabahın köründe diktin buraya, bi dinlenmeye bile fırsat vermedin. Kalktık geldik
şimdi yıllardır burada duran fotoğraflarda ne görüyorum diye soruyorsun” diye
avaz avaz bağırıyordu.
“Bak dedi” eliyle işaret ederek. “Ben burada kazanmanın da
kaybetmenin de ötesinde birşey görüyorum” Merklanmıştı. Kazanmak ve kaybetmenin
ötesinde ne olabilirdi ki? “ seni minderde paçavraya da çevirseler, yok sen o
minderde geleni devirsen de bundan daha önemlisi var.”
“nedir hocam?” akşamdan beri sinir katsayısını arttıran adam
yine hocası olmuştu.
“antrenmana dönüş hızı tabii ki de” dedi. “Sprocuyu başarıya
götürenstratejiler, yollar vardır. Ama yeri gelir o yollar bazen sarp yokuş
olur, bazen viyadüklere döner.. O viyadükleri taşıyan da kolonlar vardır. Yani
kas hafızası. O kasların inşası tam bir niyetle başlar. İdmanlarla gelişir,
süreklilik kazanır. İdmanlarla korunur..” Bu ana kadar hocasından duyduğu en
önemli stratejilerdi. “Şimdi söyle bana büyük bir şampiyonluk ya da büyük bir
hezimet o yoldan çıkaramıyorsa, sonuç ne olursa olsun o kişi senin gibi sabah
yine antrenmanına gelebiliyorsa.. Şimdi bu insanı yolundan ne çevirebilir?”
Çok doğru bir yazı olmuş kişiyi şampiyon yapan planına geri dönüş hızıdır!
YanıtlaSilÇok anlamlı bir yazı olmuş parmaklarınıza sağlık, bir anda bir çok şey düşündürdü…
YanıtlaSilkazanmanın insanı rehavete düşürmemesi gerektiğini anlatan güzel bir yazı
YanıtlaSilSarp yokuşu çıkabilmek çok kıymetli , güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık
YanıtlaSilMükemmel yazı olmuş. Emeğinize sağlık
YanıtlaSilGüzel bir yazı, kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilYolcular güzel yol güzel
YanıtlaSilYolun sahibine ulaştığında olmak istediğin yerde isen asıl başarıyı yakalamış olursun . Hedefe ulaştığında hemen yeni bir hedef belirle ve yola devam et
YanıtlaSilKonsantrasyon üzerine hatırlatıcı çok güzel bir yazı, elinize sağlık
YanıtlaSilKısa bir yazı olmasına rağmen içinde bir çok strateji barındırıyor, emeğinize sağlık
YanıtlaSilÇok anlamlı mesajlar içeren bir yazı olmuş. Elinize sağlık.
YanıtlaSilPlanın dışına çıkabilir insan ama hemen plana geri dönerse daha az zarar görüyor bu hayatta
YanıtlaSil